Öngörüldüğü gibi, Mısır halkı, verdiği moladan sonra devrimini sona vardırmak için tekrar sokaklara indi, barikatlarını kurdu. Muhtemelen bir kez daha hamlesini tamamlayamayacak. Bunun en önemli nedeni, halk güçlerinin örgütlülük düzeyinin düşük olması ve ona bağlı olarak önderliğin oluşmamış olmasıdır. Ancak ne olursa olsun Mısır ilerici halkı ileriye doğru büyük bir adım daha atmış olacaktır. Bir daha ki sefere daha ileri bir noktadan başlayabileceği koşulları yaratacaktır. Dolayısıyla Mısır’da devrim biraz zaman alacak gibi görünmektedir.
Daha önce “Arap baharı” olayları esnasında, Mısır halkının değişim isteğini istismar eden emperyalistler ve onların işbirlikçisi Mısır’daki egemen iktidar bloğu, silahlı kuvvetleri marifetiyle ülkedeki Mübarek rejimine son vererek, “demokratik” görünüm altında iktidarı Mursi’ye sunmuştu. O zaman demokratik bulunarak olumlanan, bu kez Mursi’nin başına gelebilecektir. Egemen iktidar bloku ve ABD’nin paniği, dün olduğu gibi, bugün de ayaklanmış halkın iradesinin iktidarına mani olma telaşından kaynaklanmaktadır.Bütün gaye halkın önünü kesmektir.
Mısır, emperyalizm ve siyonizm bakımdan büyük stratejik önemi olan bir ülkedir. Emperyalistler bütün güçleriyle Mısır’da, kendi çıkarlarına hizmet eden asker ve sivil gerici rejimlerin arkasında duracaklardır. Bunlardan birisini ötekisi karşısında tek seçenek olarak sunmaya gayret edeceklerdir. Bugün Mısır’da ABD, Mursi’ye karşı tekrar kışlaya çektiği orduyu öne sürmek istiyor. Bunu gerçekleştirse dahi, ordunun iktidardaki ömrü de, Mursi’nin iktidarından uzun olmayacaktır. Asker veya sivil gericilerin her zaferi yeni bir halk ayaklanmasının da nedeni ve başlangıcı olacaktır.
Halklar şunu artık görmelidirler : Asker ve sivil İslamcı yönetimler, emperyalizmin kurduğu bir tahterevallinin iki ucunda oturan, her ikisi de işbirlikçi olan, siyasal tarzları özsel olarak benzer, siyasetlere referans vermektedirler. Halkların demokrasi, eşitlik,adalet, özgürlük talepleri bakımından birisi diğerinin alternatifi değil, her ikisi de aynı ölçüde bu özlemlerin düşmanıdır. Mısır ve Türkiye halkları gayet uyanık hareket ederek bir başka manipülasyona izin vermemelidirler. Cami ve kışlanın tek alternatifi, halkların sokaklara, barikatlara diktikleri eşitlik, adalet, özgürlük bayrağına rengini veren devrimci iradedir. Bugün Taksim ve Tahrir meydanlarında bu bilincin oluşmakta olduğunu tespit ediyoruz.
Emperyalistler de şunu bilsinler: Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi planlarını devreye sokarlarsa soksunlar, barikatlarla tanışmış halkları ikna edemeyecekler. Artık devrimci kabarmalar periyotundayız. Sandıklarla halkların iradesini manipule etmek giderek zorlaşacaktır. Er ya da geç halklar buradan, özlemleri adına, sürdürebilir bir sonuç alacaklardır. Elbette bu sonucun kavganın tarafları adına bir bedeli olacaktır. Ancak emperyalistlerin ödeyecekleri bedel daha ağır olacaktır.
Bu kavganın her etabında güçler ilişkisi, ittifaklar, dostlar ve düşmanlar arasında kaymalar, geçişler mümkün olacaktır. İran’ın Mısır’daki olaylara verdiği tepki, bir kez daha gerici İran rejimin kapitalist emperyalizmle, bölgedeki AKP rejimi de dahil, gerici rejimlerle özsel olarak bir sorunu olmadığını, sorununun bu söz konusu güçlerin İran’ın çıkarları aleyhine izledikleri kimi politikalarla olduğunu net olarak göstermektedir. İran sürekli olarak, Tayyip ve Mursi’yi ” İran’a karşı emperyalist ABD ve siyonist İsrail’in oyununa gelmemeleri” konusunda uyarmaktadır. Ne Mısır’daki ne de Türkiye’deki halkların ilerici talepleri onu ilgilendirmektedir. Dahası, bu ilerici hareketleri kendi varlığı bakımından bir tehlike olarak görmemesi de mümkün değildir. İran etrafındaki coğrafyada kendisi gibi gerici rejimlerin çoğalmasını ister. Onun tek kaygusu gerici rejiminin ayakta kalmasıdır. Emperyalizme karşı mücadele verirken, sadece düşmanı değil, dostların dostluklarının anlam ve sınırlarını da iyi tahlil etmemiz gerekiyor.