Kürt hareketi yol ayrımındadır

Kürt hareketinin militan dinamiğini Taksim’de başlayıp bütün Türkiye’ye yayılan halk ayaklanmasında kararlı ve etkili bir şekilde yanımızda hissedemedik. Dün KCK’dan gelen bir açıklama üzerine, Beyoğlu’ndan başlattıkları  yürüyüşlerine tanık olduk.

Burada Kürt hareketiyle kast edilen PKK ve BDP ve onlara bağlantılı ya da bağıntılı örgütlerdir. Neden böyle olmuştur? Kürt hareketinin iki temel özelliği, tarihi boyunca tutarlı bir siyasal çizgisinin olmaması ve onunla alakalı olmak üzere hareketin öznel kompozisyonun köylü ve küçük burjuva karakteridir. Bu karakteristik yapısıyla Kürt hareketi, siyasal olarak, 1920’lerden itibaren oradan oraya savrulmuş, her zaman emperyalist güçler ve onların yerli işbirlikçileriyle işbirliği olanaklarını öncelikleri arasına yerleştirmiştir.

PKK önderliği,  80’lerin ortasından 1990’lara kadar izlediği devrimci sol siyaseti, emperyalizmin bölgesel projelerini hesaba katarak, emperyalist yağmadan pay kapma gayesiyle terk etmiştir. Emperyalizmin hizmetindeki AKP hükümetiyle yakınlaşıp, işbirliği kararı alması, bu eğilimin ulaştığı tepe noktası olarak görülmelidir. PKK önderliği ve ondan icazet alan BDP, bu gerici işbirliğini en oportünist “sol ” belagatle ambalajlayarak devrimci Türkiye halklarına yutturma düşüncesindedir. Hiç şüphesiz bu işbirliği, Kürt halkını gerici AKP’nin emperyalist  politikalarıyla aynı frekansa çekip, gericileştirecek, Kürt hareketi içindeki ilerici, devrimci güçlerin yalıtılmasıyla sonuçlanacaktır.

Yaşanan 10 yıllık deneyimden sonra halen AKP hükümetinin “barışçı”, “demokratik” olduğunu ileri sürerek onunla işbirliğini olumlamak, doğrudan doğruya ilerici halkların aklıyla alay etmek anlamına gelmektir. Dahası, bu bir siyasal ihanettir.

Bugün süren halk ayaklanması karşısında, Kürt hareketinin ikircikli, oportünist tavrı, Kürt önderliğinin içine girmiş olduğu emperyalist, işbirlikçi gerici siyasal konumdan ayrı düşünülmemek gerekir. Elbette onlar da bütün oportünistlerin sıkça başvurdukları gibi, tavırlarını “sol” bir belagatle kamufle ederek savunmaya devam edecekler, anti-emperyalist, devrimci sol güçlerin eleştirilerini “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” mantığıyla bertaraf etmeye çalışacaklardır.

Halk hareketinin neredeyse onuncu gününe girmekte olduğu bir zamanda Kürt hareketi, sokakların kararlığını görmüş, gerici hükümetle kapalı kapılar ardında yapmış olduğu işbirliği antlaşmasına da halel getirmeyecek şekilde, kıyısından köşesinden de olsa bu halk hareketine kısmen dahil olma ihtiyacı duymuştur (Bütün Türkiye’de, yabancı ülkelerde,  her türlü faşist saldırıya karşın, direnç, dayanışma varken, henüz Kürdistan bölgesinde bilgimiz dahilinde olan, bu yönde bir hareket yoktur). Özcesi,  bir ayağı AKP gericiliğiyle işbirliğinde olduğu halde, ötekisinin de ona muhalif halk hareketinde bulunmasını istemiştir. Bu tipik oportünist küçük burjuva “köylü” siyasetidir. Kürt siyasal hareketi tarihi boyunca sık sık tezahür eden hastalıklı, samimiyetsiz tavrını, bu tarihimizin en büyük halk hareketi karşısında da göstermiştir.

Elbette Kürt devrimcileri, demokratları, söz konusu Kürt partilerinin ve önderliğinin bütün çarpıtmalarına, oportünizmine rağmen AKP gericiliği karşısında, halkımızın devrimci isyanından yana tavır alacaklardır. 31 Mayıs 2013’te ortaya çıkan irade, sadece mevcut siyasal-yönetsel kurumların yasallığını fiilen ortadan kaldırmakla kalmamış, aynı zamanda, bütün siyasal konumların veya siyasetlerin meşruiyetlerini test edecekleri yegane merci haline gelmiştir. Ya bu irade tarafından önleri açılacak ya da tasfiye edileceklerdir.

Halk ayaklanması karşısında BDP’nin tavrı, bu partiyle AKP arasında siyaset tarzı bağlamında benzerlik bulunduğunu gözler önüne sermektedir. Her ikisi de Türkiye halklarının geniş kesimlerini dışlayan, özel gündemleriyle sınırlı olan partilerdir. Her ikisi de ancak daraltılmış bir siyasal arena da  iktidar eylemeyi hedeflemektedirler.  Bu partilerin her ikisi de, demokrasiyi işlerine geldiği kadarıyla ve şekliyle  isterler. Ona tramvay muamelesi yaparlar. Her ikisi de Türkiye partisi olamazlar.

Kürt sorununun devrimci, demokratik çözümü ancak direnen halkın tuttuğu meydanlardan, sokaklardan çıkabilir. Ya bu nehirle buluşacaksınız, ya bu nehir tarafından bir tarafa süpürüleceksiniz. Hem orada, hem burada; biraz oradan biraz da buradan olmaz.

KAMİL PARK


Bir cevap yazın