Mücadelenin şimdi içinde bulunduğu uğrak, çok somut, sonuç alıcı adımların atılmasını gerektiriyor. Elbette parti siyasal mücadelenin öncü aracıdır. Gelgelelim, kavga alanının kendi gerçekliğini ihmal ederek, onun ideal bir duruma göre şekil almasını beklemek yanlıştır. Önemli olan partinin halk hareketine, devrime önderlik edebilmesi, her şeyden önce bu olanağı ele geçirebilmesidir. Bu olanak, sadece parti örgütleri aracılığıyla değil, ama daha çok kitle örgütleri içinde parti kontrolü sağlamasıyla gerçekleştirebilir. Bolşevikler iktidarı işçi, asker, köylü sovyetlerindeki kontrolleri dolayısıyla alabildiler, sürdürebildiler. Parti iktidar için vardır. Bütün mesele halkı devrime taşırken,partiyi de o mücadele içinde iktidara taşımaktır.
Kavga alanları yaratıcı alanlardır. Parti bu yaratıcılığın aracı olmalıdır. Bunu yaparken kendi kendisini de pratik olarak yeniden yaratmalıdır. Ayaklanmış sokaklar fetişleri kırarlar. Parti kendisini bir fetiş haline getirmemelidir. Sokaklar halk hareketinden önceki legaliteyi aşmışlardır. Parti legaliteyi de fetiş haline getirmemelidir. Eğer sokaklar döğüşüyorsa, döğüşmeye zorlanıyorsa, partinin yapması gereken, herkesi partiye üye olmaya, katılmaya çağırmak değil, bizatihi döğüşenlerin arasına katılarak, önderlik, iktidar mücadelesini kavganın içerisinden yapmasıdır. Direnen halkı işler tavsamadan, ya da büyük darbeler gelmeden direniş komiteleri oluşturmaya çağırması, bu komiteleri örgütlemesidir.
Öncü parti üye sayısı arttırılarak kitle partisi olmaz. Hatırlayacak olursak, daha 20’lerde Komintern, 5-6 bin kadar üyesi bulunan Çin Komünist Partisi’ni ( o sıralarda Çin’in nüfusu yaklaşık 400 milyon civarındaydı) kitle partisi olarak tanımlıyordu. Kitle partisi olmanın iki temel koşulu vardır: 1) Sıkı bir şekilde kitlelere bağlı olmak, kitle çizgisinden kopmamak, belli şartlar oluştuğunda kitleleri harekete geçirme ve yönlendirme kapasitesine sahip olmak; 2) Üye kalitesini yüksek tutmak; mücadelenin gerektirdiği görevleri en iyi şekilde yapabilme kapasitesine sahip üyelerden oluşmak.
Bir de tabii, devrim bir seçim çoğunluğu sorunu olarak görülemez. Burjuva diktatörlüğü şartlarında, insanlar devrim için değil, düzen için oylarlar. Devrim bir çok tarihsel vak’ada görüldüğü gibi, bir seçim çoğunluğu marifetiyle yaratılmış “legalite” engelinin üstesinden gelmek için gerçekleştirilir. Bu bakımdan müesses “milli irade” nin devrimci irade karşısında hiç bir meşruiyeti olamaz. Parmak hesabıyla devrim olmaz. Devrim, parmak hesabı yapan parmakların kırılmasıdır. Fransız Devrimi’nden sonra yapılan seçimleri royalistler kazanmışlardı. Rus Devrimi sonrasında 1918’de yapılan seçimleri SR’lar kazanmışlardı. Her iki sonuç da devrimin radikalleşmesinin önüne geçemedi. tersine, daha da radikalleşmesine yol açtı. Devrim bir oy çoğunluğu sorunu değil, aktivizm ve organizasyon sorunudur.
Türkiye çapında direniş komiteleri ( ya da dayanışma komiteleri) kurulması için çağrı yapmak lazım. Parti önderliği, iktidarı bu komitelere dahil olmaya çalışarak elde etmeye çalışmalıdır. Bütün kentlerde, yerelliklerde, iş yerlerinde bu direniş komiteleri eylemleri somut bir program etrafında yönlendirmelidir. “Hükümet istifa”, “eşitlik, adalet,özgürlük” “ekmek ve barış”, “iktidar direnen halka” gibi sloganlar altında tek vücut olmak için çağrı yapılmalıdır.Bu sloganlar aynı zamanda hareketin temel programıdır. Mesele sürekli programlar yapmak değil, az ve öz programları kararlılıkla uygulayabilmektir. Onları ete kemiğe büründürecek olan örgüttür. Böylece her kafadan bir ses çıkmasının önüne geçilebilecektir. Kavga sahalarında en gerçekçi, pratik ve demokratik örgüt, direnen halkın temsilcilerinden oluşan halk direniş komiteleridir. Direniş ya da dayanışma komiteleri öncü partiye alternatif örgütlenmeler değildir. Partinin kitleselleşmesinin araçlarıdır.
Bu örgütlerde önderliği kimin yapacağı demokratik bir sorundur. Ancak halk sokaklarda dayak yiyerek, dayak atarak, kısacası öğrenerek en doğru konumu önerenlerin yanında olacaktır. Bu arada parti de öğrenecektir. Bu kavganın kaçınılmaz mantığıdır. Yoksa, hantallığa, bürokratik akla hizmet etmiş oluruz. Yakın zamanlardaki, Arap deneyimlerini, Yunanistan deneyimlerini hatırlayalım. Oralarda yapılan hataları görelim. Oralarda önderlik iddiasında bulunanlar yetersiz kaldılar. Barış zamanına özgü davranış şekillerinden, mantığından kurtulamadılar. Şimdi kavga zamanı, hareket örgütten halka, halktan örgüte doğrudur. Legal konumları kaybetmemeye gayret edelim, ama mevcut legalite içine de sıkışıp kalmayalım. Önemli olan direnen halkın nazarında legal olabilmektir. Vakit kaybetmeden direnen halkı, mümkün olan her yerde, işte, okulda, mahallede direniş komiteleri içinde örgütlenmeye çağırmak lazımdır.