Devrim, devrim,devrim…

Tayyip Erdoğan ve AKP’si referandumdan yüzde doksan  “evet” oyu alsa da, Türkiye sürüklenmeye devam edecek. Türkiye zaten ne zamandır bütün burjuva devlet kurumları çökmüş halde olan bir ülkedir. Yönetilememektedir. Referandumdan sonra da yönetilemeyecektir. Debelendiği bataklıkta battıkça batacaktır.

Tayyip Erdoğan’ın hanedanlık, sultanlık vb kuracağı, memleketi istediği gibi yöneteceği iddia ediliyor. Adam zaten bunu ne zamandır elinden geldiği kadarıyla yapmaya çalışıyor. Ama bundan  daha fazlasını yapamayacak.

Sorun, Türkiye devrimcisinin özellikle son on beş yılda sık tekrarlanan bu burjuva oylama oyunlarına bel bağlaması, ya da  kafasını bu seçimlerle fazla meşgul etmesidir diyelim. AKP rejimi olağanüstü koşulların olağanüstü bir rejimidir. Ta başından beri böyledir. Bu rejimin bir halk oylamasıyla düşmesini, değişmesini beklemek yanlıştır.

Bu rejim, bu düzen Tayyip Erdoğan rejimi değil, AKP’li yıllarda yüzde 673 kere büyüdüklerini dile getiren sermayenin düzenidir, rejimidir. Bu düzende hiç bir “karizma” sermayenin çıkarlarına rağmen iktidarda tutunamaz.

Sizi temin ederim ki, bu “evet” sonucu, eğer iyi değerlendirilebilirse,  devrimcilerin önünü açacaktır. Bir kere kitleler bu oylama oyununa olan inançlarını önemli ölçüde kaybedeceklerdir. Hatırlayalım, Mısır’da darbe öncesinde dinci hükümete muhalif olan kitlelerin çok büyük bir bölümü sandıklara gitmemişler, bu şekilde rejimin meşruiyetini tanımadıklarını  ifade etmişlerdi.  Biz Haziran’dan hemen sonra bunu yapamadık.

Türkiye devrimcisi son 25-30 yıllık sürede, emperyalist güçlerin, düzen güçlerinin memleketi düze çıkaracağı beklentisi içinde oldu. Halen de bu beklentisi sürüyor. Yok ABD, AB,  Türkiye’deki rejimin üzerini çizdi; yok, büyük sermaye rejimden şöyle rahatsız falan filan. Bu saptamalar belli uğraklarda şu ya da bu derecede isabetli olabilir. Ancak devrimci dönüşüm düşüncesini, olanaklarını, mücadelesini inkar etmeye kadar varan hazırcı beklentilere zemin hazırlamak için kullanılamaz. Yoksa, nasıl devrim talebinde bulunabilir, kitleleri bu talebi sahiplenmeye nasıl ikna edebiliriz?

Devrim düşüncesini, inancını güçlendirecek, devrimci düşünme ve eyleme yöntemlerine odaklanan bir anlayışı takviye etmemiz zarurettir. Asıl sorunumuz, devrim metodundan uzaklaşmış olmamızdır.

AKP, onun çekip çevirmeye çalıştığı bu sürünen, sürüklenen, saplandığı bataklıkta sürekli patinaj halindeki düzen ancak bir devrimle alt edilebilir. Sizi temin ederim ki, bu akşamki “evet” bu yolda bize büyük olanaklar sunacaktır.

Devrimci kutuplaşmadan, çatışmadan korkar mı? Ne oldu bize? Kutuplaşma, çatışma, kaos olmadan devrim nasıl olacak? Bu akşamki “evet” düzenin, rejimin kaçınılmaz sonunu biraz daha öne almıştır. Rejimi artık (teşebbüs etse de) daha ileri gidemeyeceği ve geri de dönemeyeceği bir noktaya itmiştir.

Öncelikle samimi olmak gerekir. Oportünizm samimiyetsizlik demektir. Bütün mesele, bu çatışma, kutuplaşma koşullarını lehimize çevirecek politikalar belirlemekte. Sadece teorik doğrularla öncü parti olunamaz. Pekala bunu her gün bir çok aydın veya akademisyen de yapabiliyor. Öncü parti teorik doğrulardan doğru politik pratiği çıkartır.

Bir cevap yazın