Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve 15 Temmuz, ABD’nin sık sık vurgulamış olduğu, “Türklerin en önemli ihraç malı” olan TSK’nın, NATO’cu amaçlar adına, yeniden dizayn edilmesi, hatta radikal bir şekilde tasfiyesine yönelik olarak atılmış adımlardı. Gaye, TC devletini pasifize ederek, onu kayıtsız koşulsuz bir şekilde NATO’nun emperyalist çıkarları doğrultusunda kullanmaktı.
Zaman geçtikçe yaratılmak istenen resim netleşiyor. Suriye’ye yönelik son işgal girişimi, TC devletinin NATO isterleri doğrultusunda kayıtsız koşulsuz kullanılmaya hazır hale getirilmiş olduğunun yadsınamaz bir göstergesidir. Bu işgalin esas amacı, olası ve daha geniş kapsamlı bir NATO müdahalesi için mevzi kazanmaktır. Bundan kuşku duymamak gerekir. Bu arada, ABD’nin İran’la ve Rusya ile yapmış olduğu antlaşmaların da geçici geri adımlar olduğunu geçerken hatırlatmak isterim (1).
Güvenilmez cihatçı maşalar ve ABD tarafından nereye çekilirse oraya gitmeye hazır (yani TC devletinden bu bakımdan bir farkı olmayan) Kürt grupların sahadaki istikrarsız, kararsız, güçsüz varlıkları olası NATO operasyonu için sağlam bir dayanak noktası oluşturamazdı. TC devleti sahaya açık bir şekilde sürülerek Suriye’nin kuzeyindeki NATO kontrolü güçlendirilmek istenmiştir.
Bu koşullarda TC devleti adına daha geniş kapsamlı bir savaşa dahil olma olasılığı yüksektir. Bu savaşın kaçınılmaz olarak ülkemizde tam bir çöküş ve iç savaşla sonuçlanacağı ihtimalini göz ardı etmemek gerekir. Şimdiden bu öngörü doğrultusunda somut önlemler almamız zarurettir.
Önce şu saptamaları yapalım: Bugün Kürt siyaseti ve dolayısıyla onun timarı olan Türk bileşenleri anti-emperyalist değildir. Aynı TC devleti gibi, Kürt siyasetleri de emperyalizmle ittifak halindedir. Bunların sık sık “demokratik halk” ibareli birlikler kurduklarını açıkladıklarını biliyoruz. Bunlara elbette itibar etmemek gerekir. Kürt siyaseti solcu dahi değildir.
Bugün “sosyal demokrasi” diye bir şey de yoktur. Böyle bir şeyin var olup olmadığını, programına ve pratiklerine bakarak anlarsınız, bugün böyle bir şey var mı? Bir emperyalist “düzen partisi” nden söz edilebilir. HDP’nin bugün sanki dışlanmış gibi görünmesi, TC devletinin Suriye toprağını işgali için gereklidir. Merak etmeyiniz, ihtiyaç halinde yarın yine yolları birleşir.
Emperyalist siyaset altında bulundukları sürece bunların zaman zaman kontrollü bir şekilde kafa kafaya tokuşturulduklarını, bundan sonra da, gerekiyorsa, kafalarının tokuşturulacağını biliyoruz. Bu çerçevede bunların ikisi de aynı “Kral yolu” nun yolcusudurlar.
Kürt siyasetinin timarı olan Türk siyasetlerinin, bundist kitle örgütlerinin adlarını anmak bile züldür. Bunlara kafayı takmayalım. Hatta bunlar yokmuş gibi davranmak yanlış olmayacaktır. Öyle ya, birisi çıkıp, “Türkiye solunu Kürt halkının (seçmeninin demek istiyor) himmetiyle yeniden oluşturmak neden mümkün olamasın” diyebiliyor. Bunu bugüne kadar PKK dahi telaffuz etmemiştir. Tıpkı bir başkasının vaktiyle çıkıp, “Haziran’ı, Öcalan’ın (meşhur) “halka açık” mektubu mümkün kılmıştır” demesi gibi. Tabii bunları her zaman “tımar koparma” arzusu gibi okumak lazım.
Nasıl, sağ tarafta “ihale almak” AKP icazetiyle olanaklı olabiliyorsa, söz konusu “sol” tarafta da, parsadan pay almak için PKK icazeti gerekiyor. Bunlara karşı daha açık, daha eleştirel bir mücadele içine girmek gerekir. Onların “kemikleşmemiş” (ki bizim için gerekli olanlar onlardır) kitlelerini ancak böyle kendi yanımıza çekebiliriz.
Kürt ulusal sorununu marksist-leninist siyaset açısından sahiplenerek PKK oportünizmi karşısına devrimci sol siyaseti koymamız, devrimci sol Kürt kitlesiyle bağlaşmamız zarurettir.
CHP’ye gelince, bu parti kendi iktidarına sahip değildir. CHP, bugün itibarıyla AKP’nin konu mankenidir. AKP politikalarının destekçisidir. Bu desteği zaman zaman muhalefet ediyormuş gibi vermesi tabiidir. İşlevi budur. Yoksa, “muhalefet” olmaz. Gerektiğinde “hava yastığı”, ve/veya “hava supap” ı işlevi görmesi gerekmektedir.
Son yıllarda tanık olunan bütün NATO’cu askeri operasyonların “kayıtsız koşulsuz” destekçisidir. Şimdi de, Suriye’nin işgalini olumlarken, bu kez bunu, açıkça “milli mutabakat” belagati altında yapmaktadır. Nitekim, Kılıçdaroğlu da daha düne kadar, yine bir Amerikan enstrumanı olan Cemaat tarafından yürütülen sözde muhalefetin partideki (eğer “imam” demeyeceksek) sözcüsü gibi hareket ediyordu. Bugün yeni koşullara, “mutabakat” adı altında adapte olmuştur (2).
Elbette CHP kitlesi de, devrimcilerin hedef kitlesidir. CHP’nin emperyalist gerici siyaset adına oynamakta olduğu, “ilerici” laflarla kamufle edilmiş rolünü ısrarla deşifre ederek söz konusu kitleyi yanımıza çekmemiz gerekiyor (3)
Muhtemelen bir gladyo enstrümanı olan Vatan Partisi ile temsil edilen Tayyipçi, sözde anti-emperyalist, “orducu”, sol demagojiyle sakladıkları burjuva milliyetçilikleriye, burjuva devletin bekasını öne koyan Ulusalcıların verdikleri resim şimdiye kadar olmadığı kadar nettir. Bunların etkisi altında bulunan kahir ekseriyeti cumhuriyetçi, laik kitleyi ihmal edemeyiz. Nitekim, bu kitlenin ne kadar dinamik olduğunu Haziran’ da görmüştük.
Peki bütün bu kesimlerle nasıl aynı siyasal safta toplanabiliriz ? Bunun için ne yapmamız lazım ? Şimdi ayak sesleri duyulan bir savaş, iç savaş ihtimali var. Böyle bir durumda, “ikili iktidar” durumu kaçınılmaz olacaktır. Artık öyle “devlet aklı” devreye girecek, veya ordu sol darbe yapacak falan hikayelerine bu kadar tecrübeden, ve özellikle son yaşananlardan sonra itibar edilmemesi gerekir. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Kimse bizi kurtarmayacak, biz kendi kendimizi kurtaracağız.
Şimdiden bunun olanaklarını oluşturmak, acil olarak bir inşa faaliyeti içinde olmak gerekiyor. Şimdilik bir partinin önderliğinde bu olası savaşımın götürülemeyeceği görünüyor. Bununla beraber, söz konusu iktidar odağının yaratılmasında proletarya partisinin öncü rolü oynaması mümkündür. Öyleyse, öncelikle sağlam bir proleter devrimci çekirdeğe, yani partiye şiddetle ihtiyaç vardır. İşte böyle bir parti, bu koşullarda, ancak bu sözünü ettiğim siyasal iktidar odağının inşa sürecinde ortaya çıkabilir.
Bugünkü koşullar dikkat alındığında, bu partinin kendisi tek başına bir anda bir siyasal muhalefet odağı haline gelemez. Ancak söz konusu muhalefet odağının teşkil edilmesinde en etkin bir şekilde katılabilir, dahası, öncü rolünü oynayabilir. Sonrasında ayağını bu platforma basarak sıçramaya çalışması şu an için daha gerçekçi görünüyor.
4 Eylül’den iktidar perspektifi olan bir siyasal muhalefet odağı talebi çıkmalıdır. Ancak bu şartla, 4 Eylül, alelade bir protesto mitingi olmaktan çıkar. Bu platformu bir cephe olarak değil, yürütme gücüne haiz, halk sınıflarını demokratik olarak temsil kabiliyeti olan bir “kurucu meclis” olarak kurgulamak mümkün olabilir. Bunun şekli, çerçevesi tartışılır elbette. Ancak bugünkü işbirlikçi rejimin karşısına ortak paydası ” Türkiye demokratik halk cumhuriyeti” olan bir iktidar odağı olarak çıkmak gerekir. Sosyalizm olmadan bu gayenin hasıl olamayacağını bu süreç içinde yaşayarak öğreneceğiz. Bu bakımdan öz güvenimizin tam olması gerekir.
Böyle bir devrimci iktidar odağının inşası için çağrı ve girişim 4 Eylül’ün öncelikli görevi olmalıdır.
NOTLAR
1) Bu arada, Türkiye’nin ABD’ye karşı Rusya ile ittifakı söz konusu değil. Yok böyle bir şey. Türkiye, ABD ve NATO çıkarlarına daha iyi hizmet etmek için Rusya ile yumuşadı. Bu son işgal girişimi bu iddianın yadsınamayacak dayanağını oluşturuyor. Nitekim, Rus uçağının düşürülmesi olayı da bir ABD tezgahıydı. Suriye’de kendi başına buyruk hareket etmekte direnen Türkiye’nin hareket alanını daraltmak adına yapılmıştı.
2) Tayyip daha önce üç kez mutabakat yapmıştı. Baykal CHP’siyle “Çengelköy Mutabakatı”, General Büyükanıt’la “Dolmabahçe Mutabakatı” ve Öcalan’la “İmralı Mutabakatı” . Bunların nasıl sonuçlanmış olduklarını unuttuk mu? Şimdi Kılıçdaroğlu CHP’siyle varılan mutabakatın da akıbeti farklı olmayacak.
3) CHP, hükümetin bütün emperyalist ve gerici politikalarını destekledi. Desteklemeye devam ediyor. Bunu yaparken, hükümete yönelik olarak, zaman zaman, tabanını oluşturan sol eğilimli kitlenin hoşuna gidecek eleştiriler yapıyor. Bunların hiç biri inandırıcı değildir. Uyarılarını da bu gerici düzenin daha güvenli bir ortamda sürdürülmesi adına yapıyor.