Daha önce bir çok kez AKP rejiminin olağan siyasal yollarla gitmesinin pek mümkün görünmediğini söylemiştim. Bu sadece AKP rejiminin iç yapılanmasından hareketle yapılmış bir saptama değildi. Emperyalizmin vasalı AKP rejiminin emperyalistlerin bölgemizdeki doğrudan ya da dolaylı müdahalelerinde üstlendiği roller ile de alakalıydı.
Bugün bu tespit daha da güçlenmiştir. Düzen güçleri ya da burjuva devlet aklının gidişata müdahale, koşulları olağanlaştırma olasılığının az da olsa var olduğu söylenebilir. Ancak bunu, bu tahmin edilmesi mümkün olmayan, irrasyonel dinci anlayışa sahip özne ve yapıları kullanarak sürdürülebilir şekilde yapması olanaklı değildir. Bugün itibarıyla halen işbirlikçi büyük burjuvazi karşısında hareket, manevra yeteneğini yitirmiş olarak kırılgan bir görüntü veren Erdoğan, OHAL aracılığıyla bu hali kendi lehine değiştirmek isteyecektir.
Erdoğan şimdiye kadar sürekli olarak siyasal alanı kendi lehine daralttığı için kaçınılmaz olarak kendi hareket, esneme alanını da daraltmıştır. İçte de, dışta da. Hamle ve ittifak olanakları sınırlıdır ve bu olanakların esas olarak şiddet ve terörle tanımlanacağı da açıktır.
Devrimcilerin düzenle mücadelelerinde hiç bir hasım gücü küçümsememeleri, tersine ciddiye almaları gerekir. Aynı şekilde, kendi güçlerini de ne ihmal etmeleri ne abartmaları beklenir. Erdoğan, FETÖ’cü darbe girişiminin hemen sonrasında söz konusu girişimi, “Allahın lütfu” olarak gördüğünü beyan etmişti. Gelecek hamlesi için işaret vermişti yani. Erdoğan’ın lütuf olarak gördüğü şeyi, ben de devrimciler adına lütuf olarak görüyorum. Erdoğan, Türkiye devrimci solunu, ilerici, devrimci demokratları sıcak siyasal mücadelenin içine çekerek adeta yeniden yaratacaktır. Bundan kuşkum yok.
Devrim, devrimci iktidar salonlarda, servis tabağında sunulmuyor. Sokakta kavgayla, ateşlerden geçerek fethediliyor. Devrimciler kavga içinde kendilerini yeniden yaratırlarken devrimlerini de yaratıyorlar. Bunlar biliniyor. “Yandık, bittik, felaket” mızmızlanmaları devrimci tavrı değildir. Hiç şüphesiz şimdi hepimizin içinde büyük bir sıkıntı var. Bu anlaşılır bir şey. Ancak devrimci adına sıhhat işareti olan, bu sıkıntıdan iç patlamalarla gelen küçük-burjuva buhranları ve sonrasında teslimiyeti üretmek değil, dış patlamalarda ifadesini bulan kitlesel yaratıcı yıkım etkinliğine dahil olmaktır.
İlk olarak, mümkün olan en geniş devrimci, ilerici demokrat kesimlerin eylem birliği platformunu yaratmak gerekiyor. Bu platform örgütler düzeyinde oluşturulmalı, bitip tükenmek bilmeyen salon tartışmalarıyla vakit kaybetmemelidir. Çok sade, detaylarla boğulmamış, çok net tanımlanmış, pratik, yapılabilir hedefler, asgari müşterekler etrafında hareket yeteneği yüksek bir eylem platformuna ihtiyaç var. Mücadelenin alacağı seyir içinde, bu platformun daha öte siyasal ittifak biçimlerine doğru evrilmesi elbette olanaklı olabilir. Ancak daha başlangıçta bu olanakları zorlamak doğru olmayacaktır. Yani bu kadarını da yapamayacak mıyız?
Emperyalizmi düşman merkez haline getirmeyen devrimci, ilerici sol, demokrat siyaset olmaz. Bugün “FETÖ mü, AKP mi” sorunsalı etrafında bir sol tartışma içinde girmek kabul edilemez. Bütün bu tür akıl tutulmaları esas olarak emperyalizmi baş düşman odak olarak tespit etmeyen yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır. Değerlendirmeyi, emperyalizmi merkeze koyarak yapmak lazım. Ancak buna göre, dost, düşman, müttefik, olası müttefik değerlendirmeleri yapmak sağlıklı olacaktır. Şunu da unutmayalım, emperyalizmde oyun da, sağı, solu, ortasıyla oyuncu da çoktur.