Bonapartizm, Marx tarafından atfedilen sınıfsal anlamı bağlamında gayet özel ve hayli özgün bir olguyu ifade ediyor. Bu bakımdan sorunlu bir kavram, bu anlamıyla zamanımızın burjuva siyasal düzenlerinin analiz edilmesinde pek kullanışlı olmayan bir kavramdır. Özellikle faşizm olgusunun yerine ikame edildiği durumlarda çarpıtma işlevi görebiliyor. Gelgelelim biçimsel olarak, demokratik olmayan bir siyaset aracı veya tekniği anlamında halen kullanışlı bir kavram. Bu da yadsınamaz.
Karl Marx’ın ünlü yapıtı L.Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, bu dar teknik anlamıyla, özellikle son üç yıldan beri, Türkiye’nin siyasal mevcut durumunu izah etmekte işlevsel olabilecek bir öneme sahiptir. Kitap en baştan itibaren dikkatlice okunursa, yedi bölüm halinde ve başlangıcından itibaren giderek temposu artan bir şekilde aktarılan olaylar ve Türkiye’nin durumu arasında çarpıcı biçimsel benzerlikler saptamak mümkündür. Tabii ben aynı şeyleri, diyelim, 30 yıl ya da 20 yıl önceki okumalarım esnasında iddia edemezdim. Bunun da altını çizmek isterim.
Erdoğan’a karşı kendisi gibi gerici ve amerikancı olan, düne kadar ortaklık yapmış olduğu, devlet güçleri tarafından bir darbe girişiminde bulunuldu. Başarısız oldu. Bu saatten sonra önemli olan, Erdoğan’ın bu durumdan nasıl bir vazife çıkaracağıdır. Marx’ın yapıtını tam da bu noktada ilgili bulduğumu belirtmek isterim. Erdoğan zaten mevcut anayasayı tanımadığını belirterek fiilen bir darbe gerçekleştirmişti. Bu şimdiki girişim sayesinde bu fiili hali meşrulaştırmak isteyecektir. Bundan kuşku duymamak gerekir.
Şimdi sürekli her olanaklı kanalı kullanarak küçük-burjuva köylü (Şehirlere göçmüş emekçi kitleler de hemen köylü geçmişlerinden kurtulamıyorlar. Koşullara göre dönüşümleri biraz zaman alıyor. Bu bakımdan onları da ideolojik konumları itibarıyla işçi sınıfından saymak sorunlar yaratabilir), dükkancı ve tabii lumpen kesimlere çağrılar yaparak kafasındaki planı gerçekleştirmek isteyecektir.
Büyük camilerde dahi neredeyse her yarım saatte bir sela veriliyor. Çağrılar yapılıyor. Söz konusu kitleler sokakta tutulmak isteniyor. Bu kesimlerin eklektik ve kaygan ideolojik yapıları içinde din, militarizm, milliyetçilik asli bileşenlerdir. Bunu biliyoruz.
Bu arada, Erdoğan’ın kendisine bağlı olduğu anlaşılan askeri güçler de İstanbul ve Ankara’ya getiriliyor. Biraz ileride bütün bu toplumsal ve yeniden dizayn ettiği askeri, sivil bürokratik güçleri kendi hedefleri doğrultusunda harekete geçirerek fiili hali yasallaştırmaya çalışacak, bu doğrultuda, parlamento muhalefetini dize getirerek, çeşitli demokratik lafazanlıklarla onların da onayını almak isteyecektir. Yani parlamentoyu kendisine uyruklaştırarak, fiilen işlevsiz kılmayı hedefleyecektir.
Ben Marx’ı okuyarak olanaklılığı tartışılmayacak bir gerçeklikten söz ediyorum. Güçlü bir olasılığın altını çiziyorum. Böylece henüz sessizliğini koruyan sol kamuoyunu uyarmak istiyorum.