Geri sayım hızlandı

“Somut durumun somut analizi” dediğimiz şey, basitçe, genel manzarayı resmetmek anlamına gelmiyor. Mevcut koşullar içinde siyasal hareket alanının kavranmasına, eldeki araçlarla ilişkisinin kurulmasına referans veriyor. Elbette bu manada, siyasal pratik bir faaliyettir.

Son genel seçimlerin ilk sonuçları alındığında “milli irade”ye tekabül eden seçmenlerin yarısının. AKP ve Tayyip Erdoğan’ı büyük bir güçle ve hızla duvara doğru ittiğini, hareket alanını sanılanın aksine iyice daralttığını söylemiştim. Yani başka bir ifadeyle bu iktidar için geri sayımı hızlandırdığını belirtmiştim.

AKP son 3 yıldır aslında uzatmaları oynuyordu.  Dahil olduğu emperyalist sistemin işgalci gündeminde kendisi için biçilen roller, daha doğrusu, neo-liberal entegrasyon koşullarının temin ettiği, ama hiç bir şekilde sonsuz, sınırsız olmayan araçlarla, emperyalistlerin onun için belirledikleri siyasal hareket alanı içinde ömrünü uzatabildi. Tabii biliyoruz ki, siyasal hareket alanı global bağlantıları içinde ekonomi-politik bir içeriğe sahiptir.

İktidar olmak, siyasal alan açmak, siyasal çerçeveyi belirlemek, yeniden çizmek, en azından bu manada etkili olmak demektir. AKP’nin bunu yapabilme kapasitesi yok mertebesindedir. Tabii AKP deyince, onun içeride, ilan edilmemiş olması anlamında, örtük bir koalisyon halinde bulunduğunu, CHP,MHP,Kürt siyaseti ile siyasal kader birliği içinde olduğunu da tespit etmek gerekiyor. Öyle ki, AKP’nin düşmesi, bu koalisyon durumunun da son bulması anlamına gelecektir. AKP, bu iktidarını hareket kapasitesinin nispeten yüksek olduğu bir zamanda yarattı. Söz konusu üç temel bileşenini iktidarına dayanak haline getirdi. Yani onların siyasal davranışları üzerinde etki yaratarak kendisine tabi kıldı.

Değişen konjonktürler içinde AKP iktidarının politika yapma kapasitesi sürekli olarak azaldı, kontrolündeki  araçları hızla yitirmeye başladı. Bugün görüyoruz, bir kısmı kontrolünden çıktı. AKP, alanı daraldıkça,  kaldırabileceğinden fazla iktidar istedi. Oysa bunun  reel dayanakları bulunmuyordu. Bugün de bulunmuyor.

Somut durumun somut analizini yapmak bakımından AKP çuvallamıştır. Fillen, reel olarak bitmiştir. Son seçimlerle aslında bu hal tescil edilmiştir. Hem genel tarihte hem de özel olarak kendi siyasal tarihimizde bu durumun örneklerini görebiliyoruz. Demek ki, siyasal etki yaratmak açısından, yani pratik bir sorun olarak, somut durumun somut analizi hem bir araç hem de bir amaç oluyor.Öğreniyoruz.

AKP artık durumu okuyacak, kavrayacak, gereğini yerine getirecek akli kapasiteye sahip değildir. Bu aynı zamanda korku psikolojisini teşvik eden bir haldir. Psikolojisiz siyaset olmaz. Korkuyor, korktukça saldırıyor. Saldırdıkça daha çok korkuyor. Durum aşağı yukarı son üç yıldır böyle.

AKP, bir dindarın durumunda olduğu gibi, anakronik bir zaman algısını veri alıyor. Kendisi için reel olmayan, hayali bir zaman yaratmaya çalıyor. Elbette bu siyasal bir şizofreni halidir.. Aklı başında hiç kimse (İçerideki bileşenlerini, uyruklarını kast etmiyorum tabii, ancak onların içinde dahi,  giderek artan ses tonuyla, sorgulayan öznelerin olduğu açıktır) bu haldeki bir özneyle yola devam etmek istemez.  Özcesi, AKP düşüyor.

Rusya meselesine gelince, onun hareketlerini de ekonomi-politik gerçekleri sınırlıyor tabii. Bunu göz ardı edemeyiz. Rusya büyük, her zaman emperyal kapasitesi olmuş bir devlet. Bunun olabilmesi için akılcı referanslarının, metotlarının olması gerekiyor. Öyle değil mi? Rusya politik olarak fevri hareket etmez. Yapmak istediklerini, eğer bunlar önlemlerse, aktif olarak zamana yayar. Gelgelelim, bir savaş halinde olununca hızlı düşünüp, hızlı hareket etmesi de gerekiyor. Bu da ihmal edilmemelidir.

Rusya, Suriye’den hareketle Orta Doğu’daki, isterseniz, Akdeniz’deki etkisini arttırmak istiyor. Elbette, bu yeni ortaya çıkmış bir arzu değil. Ancak bugün uygun koşulları ve fırsatı bulmuş olduğunu görüyor. Her hamlesinin yarattığı etkileri, ona karşılık olarak verilen tepkileri iyi okuyup, kendisine bu amacı doğrultusunda yeni görevler çıkarması anlaşılır bir şey.

Örnekse, Türkiye’nin uçağını düşürmesi, aslında Suriye’ye müdahaleyi düşünmeye başladığı vakit, yapmak isteyip de, yapamadığı bir şeyi, S-400 füze sistemlerini Suriye coğrafyasına konuşlandırma düşüncesini gerçekleştirmesine olanak tanıdı. Bence bu son hadisenin en dolaysız, en önemli siyasal sonucu şu ana kadar bu olmuştur. Rusya, Suriye’deki kalıcı varlığını tescil ettirmiştir. İkinci olarak, Suriye coğrafyasında eskisine göre daha geniş ve özellikle batılı kamuoyu nazarında daha önce olmadığı kadar meşru bir hareket özgürlüğüne sahip olacaktır. Bunun işaretlerini Türkiye’den Suriye’ye giden TIR’ların vurulması olayında aldık. Üçüncü olarak, bu süreç içinde Türkiye’nin IŞİD ve diğer cihatçı teröristlerle olan lojistik, ekonomik ve siyasal ilişkilerini teşhir etme olanaklarını daha önce olmadığı kadar elde etmiştir.

Böylece aslında Türkiye’deki iktidarın Suriye menşeli dayanağını tamamen umutsuzluğa sevk etmiştir. Buna göre, “Türkiye, uçak düşürme olayıyla, bindiği dalı kesmiş oldu” da demek mümkündür. Görüyorsunuz, akli kapasite dumura uğrayınca, kaçınılmaz olarak kendi manevra alanını sınırlamaktan başka bir işlev göremez hale geliyor. Demokratik alanı daralttığı ölçüde, beklediğinin tersine, kendi siyasal hareket alanını da daraltıyor. Bu halin sonuçlarını daha sık izleyeceğiz. Bu yüzden geri sayım hızlandı diyorum. Akılsızlık, akla alan açıyor. Veyahut, Türkiye Rusya’ya karşı!

Artık AKP iktidarı içeride, dışarıda köşeye sıkışmış bir hayvan gibi saldıracak, ısırmaya yeltenecek. Bunu dışarıda yapamadığı ölçüde içeride azgınlaşacak. Bir süre sonra sokaklar aslında çözümün bir Saray mesafesinde olduğunu pratik olarak kavrayacaklar. Hepimiz öğreniyoruz, bazen şaşırarak…

Bir şey daha söyleyerek bitireceğim. Bugün Rusya’yı tarihsel Türk siyaseti içinden de görmek gerekir. Rusya, Tanzimat’tan beri, Türkiye’nin kendisini Batı’ya kabul ettirmesinin, emperyalist camiaya dahil olmasının (her devirde) aracı olmuş bir ülkedir. Türkiye, Avrasya’yı jeo-politik pivot bölgesi olarak sorunsallaştırmış Anglo-Amerikan emperyalizmine karşı sürekli Rusya ile  şantaj yapmıştır. Bunun iç siyasete yansıması, “Moskof düşmanlığı”dır. Son uçak olayının bu siyasal bilinçaltının tekrar yüzeye çıkmasına katkısı olmuştur. Gelgelelim, onun sürdürebilirliğinin de ekonomik-politik sınırları vardır. Bu koşullarda, en başta işbirlikçi sermaye sınıfı açısından,  sürdürebilmesi kabil değildir.

Tabii bir de, Türkiye’nin Rusya şantajını sürdürebilmesi için Rusya’nın Akdeniz’de konumlanmaması gerekir. Eğer Rusya Suriye’deki varlığını ya da isterseniz mevzilerini tahkim ederse, Türkiye’nin emperyalist Batı karşısında elinde tuttuğu çok önemli bir koz, eskisi kadar önemli olmayacaktır. Dolayısıyla, Türkiye’nin Suriye’de yapmış olduğu büyük yanlışlar, kendisi için bir bumeranga dönüşmüştür.

Bir cevap yazın