Sahtekar Syriza, tıkanan KKE

Bugün karşılaştığım iki HDP’li Kürt arkadaş, Syriza liderini kast ederek, “bak gördün mü, bir de adamı beğenmiyordun, nasıl sağlam çıktı, resti çekti” diyerek benim Syriza’ya haksızlık ettiğimi söylediler. Ben de cevaben, bu referandum talebinin Syriza’nın ve liderinin siyasal sahtekarlığını   ortaya çıkarmış olduğunu belirttim.

Syriza’nın ta en başından vaatleri nelerdi? Troyka’ya boyun eğmemeyi, rest çekeceğini söylemiş, Yunan seçmenlerinin önemli bir kısmı bu vaatlerin etkisinde kalarak partiye oy vermiş, onu iktidara taşımıştı.

Sahtekarlık şurada: Bu parti seçimlerden sonra iktidar olduğunda vaatlerini gerçekleştiremeyince,  “yav biz seçim kampanyası sırasında yapmak istediğimiz şeyleri, düşüncelerimizi söyledik, gelgelelim, iktidarın farklı bir realitesi var, istediklerimizi, düşündüklerimizi yapamayacağımız anlaşılıyor, ancak yine de mümkün olan en ‘şerefli’ antlaşmayı yapmaya çalışacağız, bunun için seçmenlerimizden özür diliyoruz ama şu an için yapabileceğimiz başka bir şey yok”  deyip işin içinden çıkabilirdi.  Biz de, “burjuva siyasetidir, beklenen bir şeydi” der geçerdik. Veyahut parti özeleştiri yapıp, daha dürüst ve sorumlu davranarak, “olmadı, çekiliyoruz” derdi. O zaman da siyasal yanlışlığı eleştirir, dürüstlüğü takdir ederdik.

Bunların hiç birisi olmadı. Syriza kurnazlığı tercih etti. Bunun parti dengeleriyle ilgili nedenleri bizi ilgilendirmemelidir. Bir parti bir iddiayla ortaya çıkmış, yarışmaya girmiş, iktidar olmuş. Bulunduğu yer, ağlama yeri değil. İcraat yeri. Her halde biraz siyasal tarih bilgisi, deneyimi olan herkes bu tür bir çatı partisinin böyle iddialı bir misyonu taşıyamayacağını ta başından görürdü.

Şimdi Syriza referandum istiyor. Topu seçmene geri atıyor. Ha, bir de aklınca referandumla Troyka’ya baskı yapacak. Oysa seçmen sana “hayır” demiş olduğu şeyleri gerçekleştirmen için yetki vermişti. Gereğini yerine getirdin mi? Hayır! Pekiy şimdi seçmen tekrar “hayır” derse ne yapacaksın ? Tabii eğer referandum olursa, sen “evet” çıkması için sinsice can atacaksın. Kim inanır senin “hayır” ına? Sonuç “evet” de olsa “hayır” da olsa “politik sahtekar” damgasını yemekten kurtulamayacaksın.

Evet, seçmen “hayır” derse, Syriza ne yapacak? Soru budur. Yanıt: Dün ne yapıyor idiyse, yine onu yapmaya devam edecek. Tarz-ı siyaseti, fikri ve zikri değişmeyecek yani. Syriza bundan sonra -ne yaparsa yapsın- dağılmaktan kurtulamayacak. En iyi durumda, büyük kısmıyla, Yunan sosyal demokrat solunun önemli bir  bileşeni haline gelecek.

Bir şey daha sorayım : Syriza bugüne kadar ekonomik ve sosyal politika anlamında ne yaptı? Yani Troyka aşağı, Troyka yukarı, bitmek bilmez yurt dışı temaslar dışında halk sınıfları için önemli, anlamlı, onların çektiği acıları dindirmek adına somut olarak ne yaptı? Bütün bir kampanyasını, vaatler zincirini, “Troyka pazarlığı, Troyka’yı sıkıştırma” iddiası üzerine kurmuştu zaten.

Bizde de, bu parti tartışılırken klasik reformist/komünist farklılığı, yarılması ekseninde bilinen şeyler yinelendi. Ancak bu Syriza’nın ekonomik ve sosyal politikası, onlarla birlikte düşünülmesi gereken dış politikası sorgulanmadı. Sahi, bu anlamda Syriza’nın bir politikası var mıydı, var mı?

Mesela Asya Krizi sırasında islamcı Malezya hükümeti, Batı’nın, IMF’nin telkin ve baskılarının aksine bir ekonomik politikayı uygulamaya koymuştu. Ülkeye giren ve çıkan yabancı parayı, dövizi kontrol altına almıştı. Böyle bir hareketlilik gösteren menkul işlemlerden vergi almaya başlamıştı. Bir çok iktisatçı bugün o krizi Malezya’nın, diğer Asya ülkelerine göre, daha az zararla ve daha çabuk atlatmış olmasını ülkeye bu menkul sermaye giriş çıkışlarını, IMF’nin talebi hilafına, kontrol edecek araçları kullanmış olmasına bağlıyor. Syriza hangi ekonomik aracı kullandı?

Bu yakınlarda Sol Portal’da değerli marksist James Petras’ın güzel bir bir yazısını okuduk. Ancak iki noktada eksikti. Birinci eksiklik, Syriza gibi (kesinlikle sistem karşıtı değil) çöküntü içindeki mevcut burjuva siyasal merkeze karşıt veya şimdilik onun dışında konumlanmış partilerin (bu konuda bu blokta geçen ay özellikle Perry Anderson’ın kimi iddialarına karşı çıkan  bir yazı yazmıştım) aslında karizmatik figürler önderliğinde, popüler -eklektik söylemler içinde apolitik karakterlerinin olduğunu görmemekti. Diğeri, bu tür partilerin sadece solda değil, sağda da ortaya çıkmış olduklarını, çok benzer yanlarının olduğunu, kitlesel tabanlarının geçişli olduğunu  tespit etmemekti. Bu tür bunalım koşullarında sağ ve sol bileşenleri arasındaki ortak noktaları fazla olan, genel anlamında, siyasal- yapısal bir tablo ortaya çıkabiliyor. Hatta bu tablo faşizmlerin yükselmesini kolaylaştırmak gibi bir işlev de görebiliyor.

Son olarak, KKE’nin hali için de bir kaç şey söylemek istiyorum. Tamam Syriza böyle. Pekiy ya KKE? Şimdi bakınız, siyasette doğruları söyleyebilirsiniz, bunu çoğumuz, zaman zaman yapabiliyoruz, yapmaya çalışıyoruz. KKE de yapıyor. Kıraathanede oturup ahkam kesen adamlar da zaman zaman doğru siyasal tespitler, eleştiriler yapabiliyorlar. Bir parti de pekala yapabilir, hatta tutarlılık, süreklilik gösteren bir şekilde dahi bunu başarabilir.

KKE geçmişteki yanlışlarından sonra daha özenli ve tutarlı çalışıyor. Syriza’ya yönelik eleştirileri doğru. Tamam. Ancak siyaset sadece doğru politik saptamalar yapmak değil. Doğruda durmak değil, doğrudan hareketle somut siyasal pratik sonuçlar çıkartmaktır. Doğruların pratiğini yapmaktır. Doğruların pratiğini iktidarı almak için yapmaktır. Öncü misyonu yüklenmiş bir parti öncelikle kendisini iktidara yaklaştıracak somut siyasal adımlar atmakla yükümlüdür. Düzenli bir şekilde haftalık, aylık mitingler, grevler, genel grevler örgütlemekle olmadığı anlaşılıyor. Dozunda kullanıldığı sürece onlarsız da olmaz elbette,  ama yetmediği görülüyor. Öyle değil mi? Hatta KKE sanki bu araçları  aşındırıyor. Yunan siyasetine vakıf olmadığım için kesin bir hüküm veremiyorum. Ancak medya haberlerinden izlediğim kadarıyla böyle bir izlenime sahibim.

KKE gibi partilerin siyasal olarak tıkanmış olduklarını tespit etmemiz lazım. Daha doğrusu bu tıkanıklığı tartışmaya açmamız lazım. Bunun nedenleri ve çözümleri üzerinde düşünmemiz lazım. KKE ve Syriza’sıyla Yunan komünist ve reformist solundaki tıkanıklığı sorgulamak bizim için yumurta tokuşturma oyunu izler gibi, belli taraflara konumlanarak, “dur bakalım ne olacak, kimin haklı olduğu ortaya çıkacak” tavrından daha anlamlı, üretken sonuçlar yaratmaz mı?

Syriza’nın böyle zuhur edip, iktidara yükselmesinde, işi sahtekarlığa kadar götürmesinde KKE’nin tıkanmış olmasının da payı yok mu?  Bence var. Pekiy, KKE diyelim (Petras’ın ima ettiği gibi) marjinal bir parti olmaktan çıksa (ki bana göre marjinal bir parti değil), seçimlerde mesela Syriza’nın aldığı kadar oy almış olsa ne olacaktı? Eğer önceki Avrupa komünist partilerinin deneyimlerini kriter alırsak, muhtemelen reformizme savrulacaktı. Yani o kadar oyu (iktidarı almaktan feragat ettikleri o savaş sonrası uğraktan sonra) reformizme, revizyonizme taviz vermeden alamaz zaten. KKE zaten dolaylı olarak bunu kabul ediyor. Seçimle olmaz diyor. Yine doğru söylüyor. KKE tipi partiler SSCB’nin çöküşünden sonra muallakta kaldılar. Zihinsel ve pratik işleyişleriyle önemli bağları olan dış bağlamlarını kaybettiler.

Şimdi bir şey daha söylemek istiyorum. 2.D.Savaşı sonrasında, Yunanistan, İtalya ve Fransa gibi ülkelerde komünistler iktidara,  Doğu Avrupa’daki  halk cumhuriyeti kurulmuş bir çok ülkeye kıyasla daha yakın idiler. Bilinen nedenlerle iktidarı feda ettiler. En güçlü avro-komünist partilerin özellikle İtalya ve Fransa gibi ülkelerde görülmüş olması, Yunanistan’ın askeri darbeyle rayına sokulması, komünist solun bölünmesi bu iktidarın alınmasından vaktiyle feragat edilmiş olması arasında bir ilişki olmalıdır. Yani bu komünizmi bertaraf etmeye yönelik girişimleri  sadece teorik gerekçelerle izah etmek doğru olmaz. Ne gerekçeyle olursa olsun iktidarı teperseniz, ondan sonra iktidar da sizi teper. Başka bir baharı beklemek zorunda kalırsınız. Her üç ülkede komünist hareketin fikren ve zikren çözülmesi böyle bir süreçte gerçekleşti.

Bu konuyu vakit buldukça tartışmaya devam edeceğim. KKE’ye bu tıkanmayı aşmak konusunda katkı yapmak her enternasyonal komünistin görevi olmalıdır. KKE Yunanistan’ın geleceğidir.

Bitirirken, nasıl Syriza bütün sermayesini “Troyka pazarlığı” üzerine yüklediyse, KKE de “Avro bölgesinden ve tabii avrodan çıkma” talebini çözümün anahtarı gibi sundu. Sunmaya devam ediyor. Pekiy Yunanistan gerçekten avro bölgesinden çıkabilir mi? Özellikle Yunanistan gibi küçük bir ülkenin AB içinde, diğer komünist partilerle, devrimci örgütlerle birlikte mücadele vermesi, devrimin başarısı, sirayeti ve iktidarın tutulabilmesi adına daha anlamlı olanaklar sunmuyor mu? Ezberle olmuyor, bunları tartışmamız lazım.

Bir de, avro bölgesinin dağılması en çok kimin işine yarar? Para birimi olarak avronun çökmesi hangi egemen para biriminin işine yarar? Yunanistan’daki krizde Almanya’yı çok öne çıkartırken, IMF ve ABD’nin rolünü ihmal ediyoruz. Yunanistan krizi ve Anglo-amerikan emperyalizminin  Avrupa üzerinde kurmak istediği hegemonya arasında  bir ilişki yok mu?

Bugün Yunanistan’da yaşanmakta olanlar sadece emperyalizmin Yunan emekçi halkı üzerindeki baskıcı çirkin yüzünü değil, onunla sinik bir işbirliği içindeki Syriza oportünizminin de sahtekarlığını gözler önüne sermiştir.

Tweetle

Bir cevap yazın