Solun yeniden “yetmez ama evet”i ve Tayyip’in iflası

Bu seçimlerin doğrudan ilk sonucu Tayyip Erdoğan’ın iflasıdır. HDP’nin tartışmasız seçim başarısı, tamamen kendi programının, politik vizyonunun bir sonucu olarak görülemez. Bu başarı, Tayyip Erdoğan alerjisinin Türkiye çapında oluşturduğu muhalif kollektif sinerjiden çıkmıştır.

Bununla beraber seçim kampanyası boyunca panik halindeki AKP’nin tersine, HDP’nin yürüttüğü sakin, sağduyulu kampanya bu başarıda etken olmuştur.  HDP’nin, başkanlık derdine düşmüş Tayyip’e karşı olan toplumsal muhalif alerjiyi iyi okuması, buna göre, kendisini ısrarla ve sürekli olarak baraj sınırında göstermesi gayet akıllıca olmuştur. Bu seçim stratejisi özellikle büyük kentlerde CHP oylarını kendisine çekmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Seçimlerde en yanlış stratejiyi Tayyip Erdoğan ve tabii AKP’si uygulamıştır. MHP’ye oy kaptırmamak derdine düşmüş olması, yer yer ırkçı, anti-Kürt söylemlerle HDP’ye aşırı bir şekilde yüklenmesi, dahası, ona karşı  kanlı bir kampanya yürütmesi aleyhine olmuştur. AKP’ye oy veren Kürt seçmenin önemli bir kısmını kaybetmesine yol açmıştır. Diyarbakır ve İstanbul sonuçlarında bunu net olarak görüyoruz. Yani AKP’nin MHP’nin dahi yapmadığını yapması aleyhine olmuştur.

Öte yandan, başkanlık konusunu ana hedef olarak vurgulaması özellikle CHP seçmeninin HDP’yi sırf Tayyip’in bu hedefine ulaşmasını engellemek adına desteklemesine yol açmıştır. İstikrarlı olarak CHP seçmeni olan ailemden seçmenlerin, tanıdığım bir çok CHP seçmeni arkadaşın sırf bu kayguyla HDP’ye oy vermiş olduğunu biliyorum. Hatta bugün, “Kırk yıl düşünsem bir gün HDP’ye oy vereceğimi kestiremezdim” diyen bir MHP seçmeniyle bile tanışmış oldum.

Burada şunu da ilave edeyim: Gerek 2007 Bayrak Mitingleri ve gerekse Haziran Ayaklanması’nda (ki bu ikisinin arasında bir süreklilik vardı) Tayyip’in cbaşkanlığı, başkanlık sevdası ateşleyici bir faktör olmuştu. Bugün de aynısı olmuştur. Tayyip bu durumu hesaba katmamıştır.

2013 Haziran’ında fiilen çökmüş olan Tayyip Erdoğan siyaseti bu seçimlerle birlikte havlu atmıştır. Haziran’dan beri zaten bir Amok Koşucusu portresi çizen Tayyip, yanlış bir seçim stratejisiyle (AKP rejimini olmasa da) AKP hükümetini, tek parti diktatörlüğü dönemini bitirmiştir. Tabii seçim sonuçlarına göre konuşuyorum. Bundan sonra özellikle pragmatist, “real politik” bir siyasal tarza sahip HDP’nin elde ettiği bu sonuçla nasıl bir yol izleyeceğini bilemiyoruz. Sırrı Süreyya en doğru tespiti yaparak “emanet oylar” gerçeğini görmüştür.

Ancak HDP’nin elde ettiği bu olanağı akıllıca kullanıp emaneten değil, gerçekten,  kalıcı olarak  “Türkiye partisi” olma olasılığı (ülkenin ve Kürt hareketinin içinde bulunduğu lokal ve uluslararası şartlar nedeniyle) güçlü görünmüyor.

HDP muhtemel bir erken seçim olasılığına sıcak bakmayabilir. Bugün elde ettiği başarılı sonucu kısa vadede siyasal kazanıma çevirmek isteyebilir. HDP’nin erken seçimden çok olası koalisyon ya da azınlık hükümeti formüllerine destek olması beklenebilir. Bu yüzden seçim sonuçlarına takılıp kalmamak, bu sonuçlara göre partilerin, siyasal oyuncuların hamlelerini beklemek gerekir.

Tayyip Erdoğan gibi karizmatik figürlerin, ilkeleri, programları yoktur. Seçimler dolayısıyla kesintiye uğramış “barış süreci” ni hemen yarın tekrar başlatabilir. HDP ve AKP ilişkileri tekrar rayına girebilir.

Tayyip, kaçınılmaz olarak başkanlık düşlerini şimdilik erteleyecektir. Böyle bir ertelemenin onun tarafından açıkça ifade edilmesi HDP’nin -AKP ile ilişkileri bakımından- manevra alanını genişletebilir. Mesela böylece olası bir AKP’li hükümet formülünü desteklerken, “emanet oy” sahiplerine de Tayyip’i başkan seçtirmeyerek amaçlarını hasıl ettiğini söyleyebilir.

HDP’nin bu başarısının malum sol çevrelerde sosyalist siyaset adına abartılı bir şekilde yorumlanma olasılığı vardır. Eğer bu gerçekleşirse, HDP’nin sosyalist sol, bu arada BHH üzerindeki etkisi artabilir.

Bu seçimlerin sonuçlarına bakıldığı vakit Türkiye’nin nereye doğru evrileceğinin kestirilmesi zor mevcut ekonomik-politik istikrarsızlığının derinleşeceği anlaşılmaktır. Bu tablonun ortaya çıkmasında dış siyasal faktörler belirleyici olmaya devam edeceklerdir. AKP rejimiyle mücadele bu rejimin içinden çıkmış olduğu söz konusu uluslararası bağlamla eş zamanlı  bir mücadele verilmeden yürütülemez.

Şimdi mesela, oportünist yalancıların ortaya çıkıp, “anti-emperyalizm tamam, eyvallah da, bunun için neden Esad direnişini desteklememiz gerekiyor” şeklinde kafa karıştırma çabalarını geri püskürtmek gerekir.

Kürt siyasetinin de şu ana kadar bölgede izledikleri emperyal güçlerle stratejik işbirliği siyasetinin Kürtlerin lehine olmadığını görmesi gerekir. Mesela Suriye’de Kürtlerin uğradığı kayıplarda izlenen bu yanlış stratejik işbirliğinin de büyük payı vardır. Suriye Kürtleri’nin maruz kaldıkları bu şartlarda Esad yönetimine daha da yakınlaşmaları beklenebilir.

Özcesi, bugünkü seçim sonuçları bugün için AKP diktatörlüğü dönemine son vermiş gibi görünmektedir. Ancak o diktatörlüğün içinden çıkmış olduğu koşullar ortadan kalkmamıştır. Emperyal güçler ve onların ülkedeki işbirlikçileri Tayyip’in gücünü, rejimi, düzeni tehlikeye düşürmeyecek surette azaltmak istiyorlardı. Böyle bir izlenim 2013 Haziran’ından beri ediniliyordu. Bugün itibarıyla bu gerçekleşmiş gibi görünüyor. Ancak dediğim gibi, önümüzdeki günlerin getirecekleri açısından sadece bu akşamki ham seçim sonuçlarına dayanmamak gerekiyor. Hamleleri görmek lazım.

 EK:

1) Düzenin muhalefet partilerinin aynı AKP gibi, emperyalistlerle stratejik bir işbirliği içinde olduklarını unutmamak gerekiyor. Şu an bu işbirliğinin sona ermesi için bir neden görünmüyor. Hatta bu işbirliğinin muhalefet partileri adına daha da güçlenmesi beklenebilir.

2) Sosyalist sol bir kez daha çok ağırlıklı olarak bu kez HDP hesabına “yetmez ama evet” demiştir. Bunu kabul edelim.  Bu kez sosyalistler için sonuçları daha ağır olabilecektir.

3) AKP bir muhalefet partisi olarak bütünlüğünü sürdüremez. Mutlaka iktidarda kalması gerekmektedir. İktidarda kalabilmesi için HDP veya MHP ile koalisyon yapması gerekiyor. CHP ile oldukça zor olur. Kürdistan’da seçim sonuçlarına bakıldığında HDP’den sonraki tercih AKP’dir. HDP bunu görmezden gelemez. Ben bir AKP-HDP koalisyonu ihtimalini daha yüksek görüyorum. Öte yandan, Tayyip ve Öcalan’ın içinde bulundukları hal, bir “mantık beraberliği” ne davetiye çıkartıyor.

4) Şuna da dikkat çekmek isterim,  bu seçimde oylarını arttıran iki parti, HDP ve MHP özel etnik gündemleri olan partilerdir.

5) Bir de tabii oportünistlerin, devrimci sosyalistleri tasfiyeyi hedefleyen “sol” güçlerin bu şartlarda daha da fütursuz hareket edecekleri açıktır. Bir yandan bu tasfiyeci işlevlerini yerine getirirken aynı zamanda bu işlevlerini “sol”, “devrimci” söylemle kamufle edeceklerini biliyoruz. Görüyoruz.

Tweetle

Bir cevap yazın