Güncel değinmeler

TÜRKİYE’DEKİ GERİCİ İŞBİRLİKÇİ REJİM DÜŞMEDEN ORTA DOĞU’DA EMPERYALİST KAOS BİTMEZ

Türkiye emperyalist operasyonlar bakımdan adeta kilit ülke konumundadır. Bugün Orta Doğu’da emperyalizmin yarattığı, beslediği çatışmaların bu kadar sürdürülebilmiş olmasında Türkiye’deki rejimin sağlamış olduğu, sağlamaya devam ettiği eşsiz katkıları atlamak mümkün değildir.

Aynı şekilde bu rejimin sürdürülebilmesi de emperyalistlerin Irak ve Suriye’deki operasyonları sayesinde mümkün olmuştur. Bu rejimin halen sürmekte olması esas olarak bu emperyalist operasyonlardan hareketle açıklanabilir. Rejime temin edilmiş iç ekonomik olanaklar bu dış faktörün ışığında analiz edilebilir. Rejimin ekonomi-politiği böyle bir analize ihtiyaç duymaktadır.

Suriye’de, Esad yönetiminin kalıcı başarısı, en başta Irak’ın istikrarıyla yakından ilişkilidir. Irak ve Suriye’de istikrarın anti-emperyalist güçler tarafından kalıcı şekilde tesis edilememesini temin eden en önemli etkenlerin başında Türkiye’deki gerici, işbirlikçi rejimin emperyalist politikalar adına yerine getirdiği lojistik ve askeri işlev gelmektedir. Sadece lojistik değil, aynı zamanda askeri bir işlev .  TSK’nin işgalci eşkiyalarla savaşan Suriye ordusunu taciz ettiğine dair haberleri duymadığımız gün yok gibi. Yani işgalci güçlerle TSK askeri işbirliği yapıyor.

Türkiye’deki bu rejim düşmeden ne Irak ne de Suriye istikrara kavuşabilir. Türkiye’deki rejim, Tayyip Erdoğan’ın kişiliğinde kaostan besleniyor. Bu kaos olmadan yaşayamaz. ABD bu durumun farkındadır. Çıkarlarıyla çatışan bir çok rejimi kaosla yıkarken, çıkarlarıyla uyuşan başka bir çoğuna da yine bu kaos sayesinde destek olabilmektedir.

Hem Suriye hem de Irak’ta asıl sorun bölgeleri, bu ülkelerdeki meşru yönetimlerin kontrol edemedikleri bölgeler daha çok Türkiye sınırına yakın yerlerdir. Bu bölgelerdeki emperyalizm destekli saldırılar, Türkiye’den gelen lojistik ve askeri destekler sayesinde sürdürülebilmektedir.

2013 yılında Suriye’deki emperyalist saldırı Türkiye devletinin desteği ve provokasyonları sayesinde en şiddetli evresine girdiğinde,  bu savaşı Suriye’dekine yakın bir kaos hali içinde yaşayan Antakya halkı başkaldırmış, nihayet bu başkaldırı Türkiye genelinde Haziran olaylarını tetiklemişti.

Sonrasında emperyalistler Suriye’de planlarını gözden geçirmişler, direnişin gücünü görmüşler, hedeflerine ulaşma zamanını daha uzun bir vadeye ötelemişlerdi. O sıralarda, emperyalistler gerekirse Tayyip’i deliğe süpürme pahasına AKP rejiminin arkasında durmuşlardı. Bugün de duruyorlar. Türkiye’de yeni bir halk isyanından korkuyorlar. Bu yüzden Türkiye’yi tahmin edilebilir olmayan tek bir adamın iradesine de teslim etmek istemiyorlar. Tayyip’le çok ciddi bir sorunları yok. Sadece kendisi için öngördükleri sınırları aşmamasını istiyorlar.  Emperyalistler için yerine getirdikleri siyasal işlev bakımından Tayyip, Bin Ladin, El Bağdadi, Mübarek vs arasında bir fark yoktur.

Eğer AKP önümüzdeki seçimlerde Tayyip’i başkan yapacak kadar bir çoğunluk elde edemezse, ve HDP’nin barajı aşması durumunda yapabileceği katkı da yeterli olmazsa, tabii boyunu aşacak işlere kalkışmayı göze almazsa, Tayyip’in başkanlık sevdasından geri adım atmaktan başka seçeneği kalmaz.

Önümüzdeki seçimlerde oylarını en çok arttırması muhtemel olan parti MHP’dir. Son bir kaç seçimden beri oylarını en istikrarlı şekilde arttıran parti budur. Bu partinin bütün sermayesi de Kürt sorunudur. Şimdi HDP’nin barajı zorlayacağı anlaşılan seçimlerde hem AKP’den hem CHP’den bu partiye önemli oranda oy kayması beklenmelidir. Batı’dakiler başta olmak üzere büyük kentlerdeki genç nüfus arasında MHP eğilimi güçlenmektedir. Bu tespiti kendi izlenimlerinden hareketle yapıyorum (1)

Eğer MHP son yıllarda Avrupa’da ortaya çıkan kendisi gibi merkez-karşıtı ya da merkez-dışı sağcı popülist partilerin yaptığı şekilde, anti- neo-liberal iktisat politikalarını açık ve güçlü  bir şekilde savunabilmiş olsaydı, şimdiye kadar belki de ana muhalefet partisi haline gelmiş olurdu.

Tekrar olsun, Tayyip’in istediği başkanlık sistemi koşuluyla MHP, AKP ile koalisyon yapmaz. Niye yapsın? Karşılığında isteyeceği aynı ağırlıkta ve önemde bir şey olması lazım. Var mı? Üç beş bakanlık daha fazla almak adına bunu yapmaz. Bu tavizi verebilecek tek parti HDP’dir. Eğer seçim sonrası  AKP koalisyon ihtiyacı duyarsa, en muhtemel ortağı HDP olarak görülmelidir. Bunun altını tekrar tekrar çiziyorum.

“Barış süreci”, Kürt siyaseti ve AKP arasında, AKP-Cemaat koalisyonuna benzer bir koalisyon hali olarak da görülmek gerekir. Bu günlük, geçici bir işbirliği değil, emperyalist siyasetin dayattığı bir politik hatta stratejik işbirliğidir. Aynı Cemaat ve AKP koalisyon hali gibi.

Bugün siyasal manzaraya baktığım vakit, emperyalist saldırganlara, onların işbirlikçisi olan AKP rejiminin paçalarına tutunmuş bir Kürt siyaseti (“Kürt hareketi” demiyorum) ve onun paçalarına yapışmış Türkiye solcularını görüyorum. MHP bu şartlarda yükselişini sürdürüyor.

YEMEN MESELESİ

Emperyalistler için Yemen’in etrafında Türkiye ile kıyaslanacak önemli ve olası tek destek noktası Mısır olabilirdi. Ancak Mısır yönetimi bu soruna aktif olarak dahil olmayı istemeyecektir. Mısır askeriyesi, hem bir halk kalkışmasını hem de Suriye’deki savaşa sürülme olasılığını geri püskürtmek için gayet iyi zamanlanmış bir darbe yaptı. Şimdi bu kez Yemen’e müdahil olursa, Mısır büyük bir kaosun içine sürüklenir. Bunu göze alamazlar. Yapıyormuş gibi görünmeyi tercih edeceklerdir.

Mısır daha önce 60’ların başında Yemen’e, o zaman krallık rejimi ve tabii S.Arabistan aleyhine, altmış binden fazla asker göndermiş, uzunca bir süre Yemen’de kalan Mısır ordusu, Nasır yönetiminin altının oyulmasında etken olmuştu (eski yazılarımın birisinde bu konuya değiniyorum) . Mısır ordusu gayet tecrübelidir. Bir kez daha aynı yanlışı yapacağına ihtimal vermiyorum.

Öte yandan,  S.Arabistan, Yemen’deki savaşı sürdüremez. Yemen’in kuzeyinde geçici bir güvenlik kuşağı yaratarak işleri alttan almaya bakacaktır. İŞİD, Yemen’de tutunamaz. Özellikle ülkenin güneyinde, Şii nüfusa baktığımız vakit, hayli politikleşmiş ve silahlanmış bir halk görüyoruz. Yemen’in gerçek ordusu bu halk. Ona karşı macera peşindeki  paralı askerlerle savaşmak kısa vadede bazı ilerlemeler sağlayabilir, ancak orta vadede mağlubiyet kaçınılmaz olur.

Yemen’le ilgili bir şey daha söyleyeyim. Yemen’de bugün olanlar emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin ta “Arap baharı” günlerinden tezgahladıkları oyunun ters tepmesi olarak görülebilir. Hatırlarsanız Yemen yönetimi, geçtiğimiz yıllarda, bir çok kez Türkiye üzerinden Yemen’e silah taşıyan gemiler yakalamıştı. Silahlar konusunda bugün İran’ı suçlamak, emperyalistlerin her zaman suçlarını, sorumluluklarını gizlemek için başvurdukları manipülasyondur..

UKRAYNA MESELESİ

Türkiye solunun önemli bir kısmı Kürt siyasetinin timarı haline getirilmiş olduğundan, onun çıkarları doğrultusunda yön tayin ettiğinden  Ukrayna’da olanlara kayıtsız kalıyor. Bir “Rojava Devrimi” nden söz ediliyor. Emperyalizmin atına koşulmuş olanlar devrim yapabilirler elbette ama buna sol  literatürde “karşı-devrim” derler. Kürt siyasetinin Orta Doğu’daki son yüz yıllık geçmişine bakmadan onu kavramak mümkün olmayacaktır. Yüz yıl uzun geldiyse, son 20-25 yıla bakınız. Son on yıla, son beş yıla bakınız. Yüz yıl öncesine göre anlamlı bir aykırılık var mı? Tek olumlu taraf, Kürt hareketinin henüz belirleyici bir siyaset haline gelememiş olmasına rağmen, Türkiye’de, Türkiye devrimci sol hareketinin açtığı yolda sol renklere kavuşmuş olmasıdır.

Kürt siyasal önderliği Suriye sorununda “kararsızlık” göstererek bazen örtük ama çoğunlukla açık olarak  emperyalist operasyonları desteklemiştir. Kürt siyasetin siyasal tarzı budur. Emperyalizmin arkasından yürüyerek fırsatlar elde etmektir. Suriye’de Rojava’da bu siyasetin bir bumeranga dönüştüğü görüldü. Rojava’daki kazanımları (ki bir devrim söz konusu değildir) ancak Suriye yönetiminin direnişinin güçlenmesi, ve düşman güçleri geriletmesiyle elde edebilmiştir. Asıl devrim olanağı, Suriye halkının emperyalizmi yenmesiyle ortaya çıkacaktır. Bunun için de Türkiye’deki rejimin yalnızlaştırılarak düşürülmesi zarurettir. Aksi halde, Suriye’de elde edilmiş en asgari kazanımları dahi korumak mümkün olmayacaktır.

Bu barış süreci bir devrim süreci değil, olsa olsa bir karşı-devrim süreci olabilir. Bunu Haziran’da anlamış olmamız gerekirdi. Bu süreç AKP rejiminin bekasını öngörüyor. Ona tutunuyor. Kürt ulusal devrimi ancak AKP rejimini yıkacak bir Türkiye sosyalist devriminden çıkabilir. Daha doğrusu onun bir görünümü olarak somutlaşabilir. Oraya kadar Kürt siyaseti hiç bir sürdürülebilir kazanım elde edemez.

YAŞASIN DONETSK HALK CUMHURİYETİ !

Rojava konusunu açmamın nedeni, asıl devrimci gelişmelerin Ukrayna’nın doğusunda gerçekleşmekte olduğuna dikkat çekmek içindi. Kiev faşist yönetimi karşısında Donetsk Halk Cumhuriyeti ilan edildi. Bu cumhuriyetin kurulmasıyla yeni bir ivme kazanan devrim süreci Donetsk’teki kömür işçilerinin grevinden,  Donbast’taki diğer sanayi işçilerinin, neo-liberal kapitalist uygulamalara kararlı direnişinden, bu direnişe ülkenin diğer emekçilerinin, orta katmanlarının verdiği güçlü destekten çıktı.

Donetsk Halk Cumhuriyeti  bugün bir iç ve dış savaş halinde olmasına rağmen Avrupa’nın en demokratik, en ilerici ülkesidir. Bu yakınlarda anti-kapitalist politikaları etap etap uygulamaya geçireceklerini seçilmiş devlet başkanı Litvinov ilan etti. Ülkeyi (Nisan 2014’ten bu yana) halk tarafından seçilmiş üç kişilik “yüksek konsey” yönetiyor. Litvinov SBKP’nin ve UKP’nin üyesiydi. Üç kişilik bu komite şimdi yeni bir anayasa hazırladı. Ekonomide ulusallaştırmaları böylece olanaklı kılmayı düşünüyorlar. Oligarkların bankalarını kamulaştıracaklarını beyan ediyorlar. Yani mesele basit bir “Ruslar” ve “ötekiler” çatışması değildir. Donetsk Halk Cumhuriyeti bir işçi sınıfı   talebi olarak, o sınıfın silahlı kalkışmasıyla mümkün olabildi. İşte Kiev’deki faşist yönetimi, Putin yönetimini, ABD ve AB’yi asıl kaygulandıran bu gelişmedir.

Yeri geldikçe Ekim Devrimi’ni dilinden düşürmeyen Türkiye solunun büyük bir kısmı liberal, Türk ve Kürt ulusalcı (daha önceki bir çok yazıda liberal ve ulusalcının hep aynı yola çıktıklarını tartıştıkları somut meseleler üzerinden kaydetmiştim) referanslarına hapsoldukları için  Ekim Devrimi’nin en çekişmeli safhalarının yaşanmış olduğu Karadeniz’in karşı tarafında sosyalist devrim olanakları taşıyan somut adımları dahi görebilecek halde değiller.

NOTLAR:

(1) Yazıyı yazdıktan sonra haber portallarında bir haber okudum. HDP, Kadıköy’de “Soykırım” gösterisi yapmış ve veya yapmak istemiş, olay çıkmış.  Bir kere, Türkiye partisi olduğunu iddia eden bir partinin CHP seçmeninin yoğun olarak yaşadığı Kadıköy’de seçim öncesi böyle bir gösteri yapmasını akıllıca bulmadığımı söylemek isterim. Hem Kürt hem Ermeni etnitisitelerini temsil kabiliyeti olan böyle bir eylem, hedef aldığınız Türk etnisitesinin hatırlarını da canlandırabilir. MHP’nin değirmenine böyle ahmakça su taşımamak lazım. Bunları söylemenin bir faydasının olmadığını da biliyorum. Böyle bir eylem, gösteri hakkını değil, özellikle de, zamanlamasını sorguluyorum. Sadece haklılık üzerinden siyaset yapılmaz.

Türkiye devrimci solu, Haziran’da elde ettiği kitlesel meşruiyeti Kürtçülerin, Türkçülerin, Ermenicilerin peşine takılarak heba etmemelidir. Bu tuzağa düşmemelidir. Bunu söylememin de bir yararının olmadığını biliyorum. Yine de söylüyorum.

Tweetle

Bir cevap yazın