Dün Çağlayan’da yaşanan olay hem devletin hem eylemcilerin kullandıkları araçlar bakımından terör olayıdır. Hem eylemcilerin hem de devletin kullandığı araçlar meşru görülemez. Kabul edilemez.
TC devleti özellikle Suriye sorunu etrafında başka bir ülkenin istikrarını, toprak bütünlüğünü hedef alır şekilde terörü, terörist eylemleri ve teröristleri açıkça desteklemekte, onlara silah ve lojistik destek temin etmektedir. Bunu hizmet ettiği, müttefik olarak gördüğü ülkeler dahi dile getiriyorlar. Yani TC devletinin terörist faaliyetlerde bulunduğunu belgeleriyle ilan ediyorlar.
TC devleti bugün en temel hukuk kurallarını dahi hiçe sayan, “tek adam”ın iradesinin aleti haline getirilmiş bir tür fiili “otokratik” yapıya dönüşmüştür. Bugün “tek adam” ın iradesi temel hukuk kurallarının, temel yurttaş haklarının, mevcut anayasanın üzerinde bir işlerliğe sahiptir. Bu durumun burjuva yasallığı dahilinde dahi meşruiyeti kalmamıştır. Bugün bu gayri meşru düzenin alaşağı edilmesi en meşru haktır.
Gelgelelim, bunun yolu umutsuzluk ideolojisinden kaynaklanan bireysel terör araçlarına başvurmak değildir. Bunun yolu Haziran ayaklanması gibi kalkışma (lar) dır. Elbette devrimci bir önderlik tarafından yönlendirilmeyen, iktidar hedefi olmayan Haziran kalkışmalarından da kesin bir siyasal sonuç elde etmek mümkün olmamaktadır. Ancak kitle çizgisi esas olmalıdır.
Dün gerçekleştirilen eylemin Haziran anlayışıyla ilişkisi yoktur. Haziran umutsuzluğun değil, umudun başkaldırısıydı. Dünkü eylem Haziran anlayışının istismarıdır.
Eylemcilerin spektaküler kahramanlıkları üzerinden bu tür eylemlerin olumlanmasına izin verilmemelidir. Bu bir terör olayıdır. Eylemi üstelenen örgüt, daha önce TC devletinin veya bu devletin de içinde yer aldığı uluslararası emperyalist Gladyoların taşeronu olarak bir çok eylem gerçekleştirmişti. En son Sultanahmet’teki intihar bombacısı eylemini üstlenmiş, sonra bir “yanlış anlama” olduğu gerekçesiyle, o olayı üstlenmekten vazgeçmişti. Bu olay bile bu tür örgütlerin yapısı ve işlevi hakkında bilgi vermektedir. Devrimci proletarya siyasetinin bu tür örgütlerle bir işi olamaz. Adının birlikte anılmasına dahi müsaade edemez.
Söz konusu örgüt büyük bir kitlesel gösteriyi olanaklı kılmış olan devlet terörü neticesinde öldürülmüş Berkin’in cenaze töreni sırasında da devreye girmiş, bu gösteriyi gölgelemek istemişti. Sonra da aynı akşam adeta bir düğmeye basılmışcasına faşist terörist gruplar gayet organize bir şekilde solculara, ilericilere karşı harekete geçmişlerdi. Geçmişte olduğu gibi, bugün de, bu tip örgütler devlet içinde yer alan malum terör şebekeleri tarafından kullanılmaktadırlar. Öldürülen eylemcilerin devrimci inancı, cesareti bizim bu tür yapı ve eylemleri değerlendirmemizde ölçü olmamalıdır. Devrimci siyaset ne Kızıldere’yle ne de Çağlayan’la bağdaşır.
BHH hareketi bir açıklama yaparak bu iki taraflı (devlet ve DHKP-C) terör olayını kınamalıdır. Hiç bir hukuki meşruiyeti kalmamış AKP rejiminin bu olayı kendi hukuk dışı, emperyalist, faşizan politikalarını meşru göstermek adına kullanmak için yapacağı girişimlere karşı durmalıdır. Onun bu tür eylemlerin arkasındaki “gizli el” olabileceği ihtimalini de ihmal etmemelidir. Seçim sürecinin başlatılmış olduğu günlerdeyiz. AKP bu süreci kendi lehine sonlandırmak için içeride ve dışarıda, her türlü provokatif eyleme başvuracaktır.
Öte yandan, söz konusu terör grupların Haziran adını ve hareketini kendi küçük burjuva narodnik ideolojileri adına istismar etmelerine izin verilmeyeceği de ifade edilmelidir. Bu bakımdan söz konusu yapıların ve öznelerinin cesaretlendirilmesi anlamına gelecek söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
NOT: Tekrar ediyorum, Berkin’in cenaze töreninin olduğu günün akşamı da aynı taşeron örgüt büyük gösteriyi gölgelemesi için MİT tarafından kullanılmıştı. Şimdi mesela, aynı günün akşamı, Tophane’de tartıştığım bir polis amirinin “Berkin, Berkin diyorsunuz, Burak Can’dan da bahsetsenize” dediğini, seçim kampanyası sırasında Beşiktaş vapurunda sohbet ettiğimiz insanlıktan çıkmış tayyipçi tiplerin “Alevi vatandaşın çocuğununki can da Burak’ınki can değil mi?” propagandasının etkisinde konuştuklarını hatırlıyorum. Bu örgüt ve eylemleri konusunda tereddüte gerek yok. Akıllı olmak lazım. Eylemci çocukların yararsız cesaretine değil, devlet tarafından kullanılan örgütün taşeron karakterine odaklanmak lazım. Bir de, aynı Hebdo katliamında olduğu gibi, terör maşalarının belli bir mekanda rehineleriyle birlikte kıstırılıp, imha edildiğine dikkat çekmek istiyorum. Bu tür eylemlerin arkası gelebilir. Duygusal ve utangaç değil, akılcı ve kararlı bir şekilde sıkı durmak, bu tür eylemlere taviz vermemek gerekir. Devrimciliğin ilk şartı, “kediye kedi demek” tir. Lenin’in terörist ağabeyiyle aynı soydan, aynı zihniyetten teröristler sonra gelip Lenin’i de vurdular.