Seçimler ve “kurtarıcı” olarak HDP

Tayyip’in cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte partisinin bütünlüğünü sürdüremeyeceği sağda ve solda genel olarak öngörülmekteydi. Şimdi giderek partisindeki yarılma derinleşiyor. Bu yarılmanın derinleşmesi Tayyip’in etkisizleşmesini, giderek saf dışı kalmasını sağlayabilir. Şimdilik, vaktiyle Özal’ın başına gelenin onun da başına gelmekte olduğunu söyleyebiliyoruz.

Bu süreç hızlandıkça seçimler öncesi HDP’nin güçlenmeye başladığına da tanık oluyoruz. Başta “yetmez ama evetçi liberaller” olmak üzere, sosyalist sol içindeki oportünistler, revizyonistler HDP’yi kurtarıcı, ya da daha steril hale getirilmiş bir ifade olması dolayısıyla, AKP’den kurtuluşun  anahtarı olarak gördüklerini şurada burada ifade etmeye başladılar. Yani yine bir Mefisto arayışı… Herşeyden önce bu tavır, sosyalist siyaset adına yapıldığı ölçüde, siyaseten öz-inkâr olarak teşhir edilmelidir.

BHH’nin seçimlerle ilgili  son kararı ya da daha doğrusu kararsızlığı HDP’ye yönelik bu sempatik eğilimleri daha da cesaretlendirmiştir. Sanıyorum BHH birleşeni öğeler arasında HDP’cilik seçimler yaklaştıkça daha yaygın ve bariz bir görünüm kazanacaktır. Seçim süreci, AKP’deki yarılma veya yarılmaları genişletip, derinleştirdikçe, HDP, şimdiden tanık olduğumuz gibi, çark eden bir çok AKP yandaşı ve özellikle Kürt kökenli AKP kitlesi için başlıca çekim merkezi haline gelmektedir.

Önümüzdeki seçimlerin herhalde (oy bazında) en büyük kaybedeni CHP olacaktır. Bu siyasal hava devam ederse, CHP’den HDP’ye kaymalar olacaktır. Ancak HDP’nin güçlenmekte olduğu algısı genel olarak toplumda  güçlenirse, Sadece CHP’den değil, AKP’den de, MHP’ye anlamlı oy kaymaları olabilecektir.

Geçen seçimlerde oylarını en önemli ölçüde arttıran parti MHP idi. Özellikle Doğu ve Güney Doğu, ve Batı kıyıları dışında,  Anadolu coğrafyasında, AKP ve MHP seçmenini ayırt etmek zordur. Yani söz konusu coğrafyada, bir seçimde AKP’ye oy vermiş olan seçmen, bir sonraki seçimde MHP’ye oy vermekte bir aykırılık görmez. Zaten bir çok dincinin MHP’li bir kökeninin olduğu da vak’adır. Önümüzdeki seçimde de MHP’nin önceki seçimde elde ettiği oylarını anlamlı ölçüde arttırması beklenmelidir. Tabii henüz seçimlere epey bir zaman var. Şimdiki gelişmelerden hareketle böyle bir sonucu öngörmek meşru oluyor.

Burjuvazi ve liberaller, mevcut rejimi artık misyonunu tamamlamış  AKP yapısını (AKP rejimi değil, parti olarak AKP) yenileyerek, yeni şartlara uyarlamak istiyorlar. En önce Tayyip Erdoğan’ın parti ve rejim üzerindeki karizmatik otoritesini ortadan kaldırmayı düşünüyorlar. Tayyip’i etkisiz kılmanın yolu onun başkanlığını engellemek olur. Başkan olamadığı şartlarda hem kitlesi hem de partisi üzerindeki otoritesi iyice zayıflar.

Bu düşünce etrafında HDP’nin rol üstlenmesi arzu edilmektedir. Burjuva medyasında bu yönde bir çaba gözlemleniyor. AKP rejiminin yenilenmesi, ille de AKP’nin devre dışı kalmasıyla gerçekleşmeyebilir (Ancak Tayyip’le olmaz). AKP de, ANAP gibi kaygan, geçişli, pragmatik bir politik zemin üzerinde konumlanmıştır. Dahası, o ANAP yapısının üzerine oturmuştur. Bu bakımdan AKP’nin koalisyonlar kurması, koalisyonlar içinde yer alması rejimi yenilenmenin belli bir şekli olabilir. Ne olursa olsun, eğer bu seçimlerde Tayyip Erdoğan beklediği çoğunluğu elde edemezse, “tek adamlık”, “tek parti” devri, en azından fiilen,  sona ermiş olacaktır. Bunun için HDP’nin parlamentoda varlığı gerekli görülmektedir. Yani AKP rejiminin yenilenmesinin siyasal araçlarından birisi olması istenmektedir. Tabii seçime kadar bugünkü şartların aşağı yukarı devam edeceğini varsayarak konuşuyorum.

Bu yenilenmenin demokratik bir çerçevesinin olacağını düşünmemek gerekiyor. Global ölçekte sürekli güçlenen bir otoriterleşme, faşizm eğilimi var. Bunu tespit edelim. Geç burjuva toplumları,  global olarak,  öncelenmemiş ölçüde totaliter bir görünüm arz etmektedirler. Bu sonucun ortaya çıkmasında burjuva “sivil toplum” yapılarının ayrıcalıklı bir işlevlerinin olduğunu da geçerken belirtmeliyim.

HDP nedir? HDP etnik gündem etrafında oluşturulmuş bir burjuva düzen  partisidir. HDP, asgari ölçülerde dahi bir sol parti değildir. Demokratik, yer yer libertan söylem altında milliyetçiliğini kamufle eden bir partidir. Seçimler ve baraj dolayısıyla “Türkiyelilik” ve ” sol” temalarını öne çıkartmakta olduğu görülmektedir. Neden? Çünkü bu şartlarda esas  hedef kitlesi sosyalist seçmenler ve CHP seçmenidir. Ağırlıklı olarak kıyılarda yoğunlaşan bu oyları almaya çalışacaktır.

Bugünden bir kestirimde bulunmaya çalışacak olursak, HDP bu rüzgarla barajı geçebilecek gibi görüntü vermektedir.  AKP’nin son seçimlerdeki sonuçlara göre  (sandık hileleriyle elde ettikleri sayılmazsa) yüzde 35-37 kadar -kararlılık gösteren- bir oy oranı vardır. Özellikle Kürt coğrafyasındaki oylarını HDP lehine kaybetmesi beklenebilir.  Tekrar olsun, herhalde seçimden en kârlı çıkacak parti MHP olacaktır. HDP ve MHP son seçimlerdeki yükselişlerini sürdüreceklerdir.Zaten bu iki partinin yükseliş ve düşüşleri arasında eğilim olarak doğru orantılı bir ilişki kurulabiliyor. Yükseliş halinde bu durumun MHP’ye sayısal yansıması geometrik bir görünüme kavuşabiliyor.

Yani iki etnik milliyetçi parti çıkış yapacaklarmış gibi bir görüntü var. Bu şartlarda başkan olma olasılığı ortadan kalkmamış olan bir Tayyip, ya “Kürt meselesi” konusunda eski “barışçıl” söylemine dönecek, veyahut hali hazırdaki milliyetçi Türk vurguları öne çıkardığı söylemini daha da berkitecektir. Bunu tahmin etmek zor değil. O ne zamandır salt kendisini, kendi aile hanedanlığının yazgısını başlıca kaygusu haline getirmiştir. Kişisel, ailevi  çıkarlarına kilitlenmiştir. Her siyasal talebinin merkezinde  bu kayguyu aramak gerekir. Bir kez daha ihtiyaçlarına, kişisel kâr/zarar hesaplarına göre yön tayin edecektir.

HDP barajı aştığında, bu durumu “Türkiyelilik” mertebesine ulaşmış olduğunun göstergesi olarak kullanacaktır tabii. Etnik taleplerinin arkasında artık Türkiye’nin olduğu yanılsamasına kendisini kaptırması, özel gündemini izlemek bakımından daha cesaretli adımlar atması  söz konusu olacaktır. Pazarlık gücünün arttığını düşünecektir. Bunu yaptığı ölçüde de karşısındaki Türk milliyetçi blok genişleyecektir.

HDP’nin temel hedefi etnik gündemidir. Sol söylem ve çağrılar, kendi bölgesinde değil, Türkiye’de; kendi etnik kitlesi üzerinde değil, Kürt olmayan kitle üzerinde etkili olmak adınadır. Bu bakımdan kimse kendisini kandırmasın.  Kendisini sosyalist, marksist-leninist olarak gören partilerin HDP’yi umut, ya da “kurtuluş anahtarı” olarak görmesi, her şeyden önce,  bir siyasal iktidarsızlık itirafı ve tabii açık bir oportünist tavırdır. Bu HDP, bu Demirtaş, daha düne kadar Tayyip’i alkışlamıyor muydu? Onu “Türkiye için bir fırsat” olarak görmüyor muydu? Haziran’ın en sıcak günlerinde, “hükümet istifa!” sloganının atılmasını engellemeye çalışmıyor muydu?

Nasıl katille, hırsızla işbirliği, işbirliği yapanı da bağlarsa, ilkesizle birliktelik de kaçınılmaz olarak birlikteliğe kalkışanı  ilkesiz yapacaktır. “Dündür dündür, bugündür bugündür” yüzsüzlüğüyle damgalayacaktır. Dün, bugün AKP gericiliğiyle, emperyalistlerle  işbirliği yapmış, yapmakta olanların yarın bu işbirliğini daha da ileri götürmeyeceklerini iddia edebilir misiniz? Kürt siyasetinin bugün “Bund” siyaseti kadar dahi sol içeriği yoktur.

Proletarya siyaseti ne etnik ne de dinsel temelli bir kavganın öznesi olamaz. Bugün bunların her ikisi de emperyalizmin, işbirlikçi burjuvazinin emperyal, kapitalist çıkarlarını elde etmek adına başvurduğu siyasal araçlardır. Kürt siyasetinin hiç bir somut anti-emperyalist siyasal pratiği yoktur. Yer yer rastlanılan anti-emperyalist söylemiyse, “günün anlam ve önemine binaen” çerçevesindedir.  Kürt ulusal siyasetinin zaten anti-emperyalist bir tarihi de yoktur. Özcesi, HDP de AKP kadar ilkesiz, programsız, her telden çalabilen, “açılımcı”, emperyalist siyasetin atına koşulmuş bir düzen partisidir.

Bu halini gizleyebilmek adına kendisini eleştiren sosyalistlere “ırkçı”, “milliyetçi” gibi sıfatlar yakıştırmaktadır. Buna göre, Öcalan ve kontrolündeki siyaset ne yaparsa yapsın, hangi politik konumu alırsa alsın, itaat edip, olumlamak gerekiyor. “Sol” olmanın ölçüsü böyle bir rustik itaattir. Diyelim, Kürt siyaseti emperyalistlerle birlikte, emperyalizme karşı silahlı direniş mücadelesi veren  Suriye’deki Esad yönetimini hain düşman etti, siz de etmelisiniz. Yine diyelim, Kürt siyaseti AKP yönetimiyle işbirliği yapmayı doğru buluyor, siz de doğru bulmalısınız.

Öte yandan, bu şartlarda seçimi boykot etmeyip, bağımsız parti kimliğiyle katılma kararı almak, herhangi bir partiyi destekelemek kadar yanlış olmasa da, elde edilmek istenen siyasal sonuçlar bakımından işlevsel olmayacaktır. Seçimleri, rejimin bu “milli irade” oyununu boykot etmek, alınacak 15-25 bin oyun yaratamayacağı kadar bir siyasal etki yaratır.

Artık burjuva demokrasileri meşruiyetlerini büyük ölçüde yitirdiler. En azından toplumların en dinamik kesimleri nezdindeki meşruiyetlerini kaybettiler. Geç emperyalizm çağında burjuva demokrasileri oklokratik dekadansı tecrübe ediyorlar. “Milli irade” bu dekadans devrinin ideolojisidir. Dünyanın şurasında burasında, Mısır’da, Yunanistan’da, Almanya’da, Fransa’da, ABD’de, İngiltere’de ve daha başka yerlerde yapılmış seçimlere katılım yüzde 40 ilâ 60 mertebelerindedir. Kapitalist düzen siyaseti meşruiyet erozyonuna uğramıştır. Veri alınması gereken gerçeklik budur. Bu aynı zamanda kitle çizgisidir. Öyle görülmelidir. Sonra, Türkiye marksist-leninist bir partinin barajı aşma şansının olduğu koşullara da sahip değildir.

Kim ne derse desin, BHH Kürt ulusal siyasetinin çıkış yapması adına en azından şu uğrakta onun gölgesinde kalmıştır. Kabul edelim, fiilen etkisizleştirilmiştir. Veyahut, daha az keskin bir ifade istenirse, gündem dışına çıkartılmıştır. HDP’nin olası seçim başarısı, BHH’de kartların yeniden karılması gibi bir sonuç yaratacak, belki de BHH yükselen partinin timarı halinde getirilmek istenecektir. BHH seçimler konusundaki tavrıyla kendi kendisini siyaseten işlevsiz kılmıştır. Bu hal nettir. Artık belki de kendisini (bu saatten sonra) olması gereken işlevine, ortak eylemler, protesto gösterileri, merasimler organize etme faaliyetlerine hasredecektir. Tabii önümüzdeki iki ay ne getirir, götürür bilemeyiz. Ancak bugün manzara bu.

Tweetle

Bir cevap yazın