Politik karar mı, “uzlaşma” metni mi?

Birleşik Haziran Hareketi’nin seçimlerle ilgili son kararı politik kararlılığın bir ifadesi değildir. Hatta bağımsız politik bir karar da değildir. Okuduğumuz bir uzlaşma metnidir. “Ne şiş yansın ne kebap” anlayışıdır. Kitleye, “karar sizin kime istiyorsanız oyunuzu ona verin, ama Haziran’ın taleplerine en yakın talepleri dillendirenlere oy vermeniz daha iyi olur” denmektedir. Bu bakımdan bir tavsiye kararıdır. Şahsen, ne CHP’yi, ne HDP’yi, ne de bileşen grupları rahatsız etmeyecek, tersine, rahatlatacak  böyle bir kararın alınacağını tahmin ediyordum. Kitlesinin beklentilerinden çok, bileşen yapılarının en üst katlarını tatmin edecek bir sonuç çıkmasını bekliyordum. Savunduğum “boykot” a, rejimin meşruiyeti üzerinden ancak iktidar hedefi de olan bir restleşmeye ihtimal vermiyordum.

Evet, BHH gibi yapılardan böyle bir konjonktürde devrimci politik çıkışlar beklemek zordur. Doğru. BHH’nin bu kararının mevcut politik ortamı etkileyecek bir içeriği yoktur. Şeyler önceden olduğu gibi olmaya devam edecektir. Diyelim, zaten her seçimde Kürt siyasetine ve CHP’ye çalışan kesimler, kişiler bu kararla, muhtemelen bu kez zımnen, bu siyasal davranışlarına, malum seçmen davranışlarına devam edeceklerdir. En kötü halde, mevcut parlamento muhalefeti karşısında “yetmez ama evet” demeyi sürdüreceklerdir.

BHH bu kararıyla henüz bağımsız bir siyasal odak haline gelmemiş olduğunu göstermiştir. Bundan sonra gelebilir mi, bilemeyiz. Kestirimde bulunmanın hem Türkiye hem de dünya için giderek güçleşmekte olduğu bir uğraktayız. Yalnız, zaman hem daralıyor hem de üzerinde durduğumuz  siyasal mekanı daraltıyor.

Bu koşullarda sıkı disiplinli, ahenkli, gayet kararlı örgütsel yapılara ihtiyaç olduğu açıktır. Oysa BHH’de de, tıpkı bileşenlerinde de olduğu gibi, bir özgüven eksikliği var. Rejimi ürküten son okul boykotunun BHH’nin özgüvenine pek katkı yapmamış olduğunu söylemek mümkün. BHH’nin bu son kararı bir tavır değil, bir devrimci tavır hiç değil.

Bu durumda, eğer olursa, ve halktan da bir eylemli itiraz gelmezse, bundan sonraki seçimin tamamen göstermelik bir seçim olacağı beklenmelidir. AKP rejimi bu seçimden sonra, muhtemelen “milli irade” sini de arkasına alarak, yani gayri meşruluğunu tescil ettirerek,   emperyalist ve gerici politikalar adına daha fütursuz adımlar atacaktır. AKP rejimi, Davutoğlu başbakanlığında,  iç ve dış bir savaşa hazırlanmaktadır. Olası bir dış savaş kaçınılmaz olarak bir iç savaşı; olası bir iç savaş, kaçınılmaz bir dış savaşı tetikleyecektir. BHH’nin seçim kararı “bekleyelim, görelim” kararıdır. Yani politik bir karar değildir.

AKP rejimi gayri meşrudur. “Burjuva legalitesi” çerçevesinde dahi demokratik ve hukuksal bir geçerliliği yoktur. Cinayetler, yolsuzluklar, hırsızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler rejimidir. Sürekli daraltılmakta olan “meşru” bir siyasal alana tıkıştırılmak isteniyoruz. AKP’nin uluslararası bağlamı dahi bu tespitleri artık açık bir şekilde yapıyor. AKP’nin bu düzenlemekte olduğu seçim de öncekilerden farklı olmayacaktır. BHH’nin bu kararı AKP’nin belirlediği ve sürekli daraltılan bir  çerçevede “demokrasi”, “milli irade” oyununu kabul etmektir.

Şimdi Kürt siyasetinin aslında kendisi için  tarihsel harakiri anlamına gelen “barış süreci” nin yeni bir aşamaya ulaşmış olduğunu ilan etmiş olmasıyla, sol siyaset ve BHH’nin sürdürülebilirliği adına işler daha da zorlaşacaktır.

Bağımsızlık, siyasal karar alma, tavır koyma anlamında bağımsızlık değilse, ne ifade eder? Yine de bu kararı dert etmiyorum, sokağa, emekçi halk sınıflarının gücüne inanıyorum. AKP rejimi karşısında iktidar perspektifi olmayan hiç bir girişimin muhalif siyasal odak olma olasılığı, ya da isterseniz, siyaseten bir anlamı yoktur.

NOT : İleri’de, Kırklareli’de Kürt kökenli bir üniversite öğrencisinin evini paylaştığı Ülkücülerle bağlantılı öğrencilerin de katılımıyla işkence edilerek öldürüldüğü haberi var. Öldürülüş biçimi Tarsus’ta bir ülkücü katil tarafından işkenceyle öldürülen Özgecan cinayetini hatırlatıyor. Bir ülkücü faşist liderin İzmir’de bir üniversitede Kürt ve sol kökenli öğrencilere saldırı halindeyken öldürülmüş olması “sol” geçinen, ulusalcı faşist medyada dahi günlerce yer bulmuşken bu Kürt çocuklarının katli artık haber değeri dahi taşımıyor.

Bu tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. AKP rejiminin, “barış süreci” ne değgin hesapları nedeniyle, oraganizatörü olduğu bu etnik görünümlü kavga, “solcu” geçinen, gizli ırkçı, düzenin işbirlikçisi kimseler tarafından sol hareket içine de taşınmak isteniyor. Marksist-leninistlerin buna izin vermemesi gerekir. Bu tiplerin sol platformlardan tasfiyesi ya da teşhir edilmesi gerekir.

Adıyaman’dan Lüleburgaz’a okumaya gelmiş ve sırf etnik kimliği nedeniyle, aralarında evini paylaştığı “ev arkadaşları”nın da bulunduğu katiller tarafından  katledilmiş olduğu anlaşılan bu çocuğun muhtemelen “bir kedisi bile yoktu”. Duyurulur.

Tweetle

Bir cevap yazın