“İcraatın içinden” Syriza

Beklenildiği gibi, Syriza’nın vaatlerini gerçekleştirmek gibi bir niyeti olmadığı görülmektedir. Daha da fazla taviz vermesi beklenmelidir. Syriza, eğer gerçekten samimi olsaydı, büyük oy desteğini sokağa döker, Troyka’ya meydan okurdu. “Rusya sorunu” nun AB ve ABD için yakıcı bir hale gelmiş olduğu şartlarda, Rusya’yla yakınlaşarak önemli bir manevra alanına sahip olabilirdi. Yok, Syriza bunları yapmayacaktır. Öyle anlaşılıyor. Muhtemel bir çözülme kapıdadır.

Geçenlerde, Youtube’de, Yunan Hazine Bakanı’nın 2013’te, bir İngiliz üniversitesinde, yapmış olduğu konuşmayı izledim. Bakan o konuşmasında, “marksizmi etimde, kanımda, tırnağımda hissediyorum “ ama ”  diyor  “it is not relevant now” . Yani “şimdi marksizmin sırası değil” demek istiyor. Konuşmanın sonrasını izlemeye gerek kalmıyor. 

Bu noktadan itibaren Syriza’nın ne yapacağından çok KKE’nin ne yapacağına bakmak lazım. Yani bu devrimci solcular açısından çok daha fazla önem taşıyor. KKE, hem parlamento grubuyla hem de sokaktaki gücüyle Syriza’yı zorlamalıdır. “Karar verme” durumlarına sokmalıdır. Bu sayede sokağın nasihatle, lafla, teoriyle kazanması mümkün olmayan siyasal sınıf bilincini kazanmasına eşsiz bir katkı yapılmış olacak, devrimci şartlar zorlanabilecektir. Sınıf bilinci salt epistemolojik bir sorun değil, somut politik-pratik bir olgudur.  Seçimler yoluyla emekçi halkın durmunun değişmesinin mümkün olamayacağı propaganda edilmelidir.

KKE, Syriza’yla restleşmeli ancak bunu onun zayıf karnından, onun seçim öncesi taleplerine referans vererek yapabilmelidir. Böylece sokağa karşılaştırma, basit muhakeme yapabilme olanağı tanımalıdır. Bir yandan devrimci siyaset adına Syriza’ya hâlâ el uzatıp, öte yandan bu eli reddettiği ölçüde onu sokaktan ve parlamentodan sıkıştırmayı sürdürmelidir. Restleşme Syriza’nın sol olmadığı, her bakımdan PASOK’un devamı olduğu, emekçi kesimlerin değil, emperyalizm ve onun işbirlikçilerinin hizmetinde olduğu iddiasına dayanmalıdır. KKE iktidarı düşünmekten kaçamayacağı şartların yaratılmasına yönelik çabalarını bu momentte arttırmak zorundadır.  Bundan sonra KKE’yi devrimci siyasetin odağı haline getirmeye gayret etmelidir ve sekter davranışlardan kesin olarak kaçınmalıdır. Devrimci önderlik adına, dışlayıcı değil, kucaklayıcı olmalıdır.

Şimdi deniliyor ki, kapitalist egemenler kendi çıkarlarına uygun bir şekilde dizayn ettikleri solu kullanarak krizlerini aşmaya çalışıyorlar. Doğrudur. Ancak dikkat edilirse, Yunan örneğinde gördüğümüz gibi, bu kapitalistler onların vaatlerini yerine getirmelerine de izin vermiyorlar. Yani bu “sol”u,  ona negatif bir işevsellik yükleyerek kullanmayı istiyorlar. Yani solun kitleler tarafından alternatif olarak görülmemesiyle sonuçlanacak bir amaçları olduğunu görüyoruz. Solu kitleler nazarında bir alternatif olmaktan çıkarmak, onu iyice marjinalize, demoralize etmek istiyorlar.

Burjuvazinin zaman zaman, mesela neo-liberal politikaları devreye sokarken yaptığı gibi, yeni-sağ, “neo-liberal” işleri sola yaptırdığını biliyoruz. Mesela 60’larda, 70’lerde, refah politikaları döneminde,  yani sol önlemler alma ihtiyacının doğduğu zamanlarda, bunları bir çok kez sağ partilere yaptırmışlardı (Bizde yapay olarak imal edilen önce siyasal ve sonrasında ekonomik krizin ardından AKP’nin devreye sokulmasına bu açıdan da bakmak gerekir. Sonra mesela, daha farklı bir bağlamda,  “Arap baharı” na da benzer bir işlev yüklenmiştir). Bunları biliyoruz. Bugün egemen kapitalist güçler Syriza’yı benzer bir işlevi görmesi için kullanmak istemektedirler. Troyka’nın dayatmalarının kabulünden başka bir çare olmadığına emekçi kitleleri Syriza üzerinden  ikna etmek istiyorlar. “Bakınız, radikal solcular bile başka yolun olmadığını gördüler” algısını halk sınıflarına empoze etmek istiyorlar.

Kapitalistlerin söz konusu solu kullanarak neo-liberal politikalardan yumuşak bir şekilde çıkmak gibi bir niyetleri yok. Yani solu kullanarak neo-liberal politikalardan çıkmayı değil, onun sayesinde bu politikaları gürülltüsüz patırtısız sürdürmeyi umuyorlar.  Zaten bu politikalardan ancak büyük bir yıkımla sonuçlanacak bir gelişme olursa, zorunlu olarak çıkmaya çalışabilirler. Bugünkü şartlarda böyle bir çıkış beklentisi içinde olmamak gerekir. Gelgelelim, böyle sürdürülemeyeceği de açıktır.

Bitirmeden önce bir söz de İspanya’daki Podemos için söylemek lazım. Podemos da bir çok bakımdan Syriza’ya benziyor. Yani o da bir tür “toplumsal supap” işlevi için dizayn edilmiştir (Elbette Syriza içinde olduğu gibi onun içinde de gerçekten samimi sol çözümleri savunan kimseler, kesimler vardır).

Geçen hafta, Podemos’un lideri olan Iglesias’ın ABD’de bir üniversitede yapmış olduğu konuşmanın bir kısmını Youtube’den izledim. Aşina olduğumuz şeyler söyleniyor. Bir dinleyici, “Syriza’nın, borçların en azından yarısının silinmesi talebini destekliyor musunuz, genel olarak Syriza’nın taleplerine sıcak bakıyor musunuz, mesela iktidara geldiğinizde Yunanistan’ın İspanya’ya olan borçlarını silmeyi kabul edecek misiniz”  şeklindeki sorularına, Soros vakfına yakın olduğu iddia edilen Iglesias, “hayır, biz Syriza’dan bir çok konuda farklı düşünüyoruz, borçları silmeyi kabul etmeyiz” diyerek yanıt veriyor.

Soros Vakfı demişken, bakınız, emperyalist burjuvazi neo-liberal politikaları uygulamaya koyarken solu ve sağı yeniden dizayn etmeyi de planlamıştı. Hem sol hem sağ, mesela islamcıları emperyalist finansal ağlarına eklemlendiler. Sol söz konusu olduğunda, “kültür endüstrisi” üzerindeki emperyalist finans kuruluşlarının etkisinin arttırılması önemli iş gördü. O kadar öyle ki, bugün bir çok gazeteci, yazar, sanatçı, bilim insanı emperyalist politikalar adına önlerine ne konsa imzalamaktan, onaylamaktan kaçınmıyorlar.

Öte yandan, ABD’de Rockefeller ve onunla yakın bağları olan Soros’un Demokrat Parti’yi nasıl yeniden dizayn ettikleriyle ilgili olarak yayınlanmış bir çok kaynak çalışma var (Mesela bkz. D.Horowitz and R.Poe: Shadow Party). Bir çok radikal bilinen solcu, Trotskist Demokrat Parti’ye dahil edilerek, evcilleştirildi. Hilary Clinton’ın burada önemli bir rol üstlenmiş olduğu bu çalışmalarda dile getiriliyor. Hatta Hilary Clinton’ın demokratların gelecek şeçimdeki muhtemel adayı olduğu şimdiden yazılıp çiziliyor (Cumhuriyetçiler de, küçük Jeb Bush’u hazırlıyorlar).

BHH bu gelişmeleri çok iyi okumalı, burjuva siyasetinin çıkarları adına kullanılmayı kesin olarak reddetmelidir.

Tweetle

Bir cevap yazın