Syriza beklendiği gibi seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Herhalde ilk iş olarak ülkenin borçlarının yeniden yapılandırılmasını talep edecektir. Belli bir anlayış görmesi beklenmelidir. Tabii bu durumda, Yunan halkının üzerindeki borç ve kemer sıkma baskısı az da olsa gevşemiş olur. Ancak Yunanistan’ın içinde girmiş olduğu bu borç-kriz döngüsünün dışına çıkması Syriza politiklarıyla olanaklı görünmüyor. Zaten borç sarmalı içinde bulunan sadece Yunanistan da değil. Sistem bütün olarak bu borç yükünü taşıyamayacak durumdadır. Yunanistan’a verilecek bir taviz, gösterilecek bir anlayış, başka borçlu ülkelerin de benzer mekanizmalara başvurmak adına cesaretlendirecektir, bu da sistemin çöküşüne neden olabilecektir.
Syriza eğer emekçi halk katmanlarını hareketlendirebilirse, Avrupa’nın öteki ülkelerinin halklarının eylemli kalkışmaları buna eşlik ederse, siyasal hareket alanını genişletme olanağı bulabilir. Aksi halde, bir süre sonra halk hareketi kendisine karşı olarak ortaya çıkar. Syriza palyatif önlemlerle gününü gün edecek durumda değil. Kendisinden büyük bir beklenti var. Parti böyle bir beklentinin oluşması adına, sınırlarını ihmal ederek, çok çaba harcadı.
Her hali kârda, Syriza’nın Avrupa “düzen solu” na bir hareketlenme getireceğini öngörebiliriz. En azından, Yunanistan’da bu seçimlerin sonuçlarına göre çöküşü ilan edilmiş eski “sol” partilerin yol açtığı boşluğun doldurulması gibi bir çabada çıkış noktası olabilir. Yani Avrupa genelinde, burjuva solunda kağıtların yeniden karılması gibi bir sonucun ortaya çıkmasına katkı yapabilir.
Bununla beraber, AB içindeki sağa savruluşun bir süre daha devam etmesi beklenmelidir. Ukrayna sorunu, “BOP” operasyonları, Çin’in sıkıştırılması gibi emperyalist önceliklerin Avrupa halklarına dönük gericileştirici sonuçlarının olmaması kabil değil (Fransa’daki Hebdo katliamının Hollande’ın desteğini bir miktar arttırmış olduğu vak’adır ama tamamen geçici bir sonuçtur. Le Pen bir süre daha güçlenmeye devam edecektir. Yunanistan’da Syriza’nın beklentilerin uzağında bir performans sergilemesi, Yeni Şafak’ın işine yarayacaktır. Ülkelerin iç gelişmelerini bağlı oldukları dış bağlamı gözardı etmeden analiz etmek gerekir. Mesela, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nde Rusya ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek isteyen düzenin solundaki partiler üzerinde hemen bir baskı kurulduğunu unutmayalım.). Bu eğilim bir süre daha devam edecektir. Bu bakımdan ilerici Avrupa halkları için söz konusu operasyonların nesnesi olan ülkelerdeki halkların ilerici direnişleri çok büyük önem taşımaktadır.
Avrupa’da artık sol taraf lafla peynir gemisinin yürütülemeyeceğini görmelidir. “Özgürlük, daha çok demokrasi, eşitlik…” güzel laflar ama ortada “ekmek sorunu” varsa, kitlelerin ufku daralıyor. Burjuvazinin önlerine sürdüğü “günah keçileri” ne çabuk ikna olabiliyorlar. Sınıf kavgası ekmek kavgasıdır. Önce ekmek!
Şimdi Türkiye’de Syriza’cılık oynamak isteyen gruplar da hareketlenecektir. Zaten daha önceden bu yolda ısınma turları yapıyorlardı. Bir kere, HDP’nin Syrizlaşması kabil değildir. Böyle bir girişimin, daha önceki girişimlerden anlamlı ölçüde farklı bir sonuç yaratması beklenmemelidir. HDP’nin varlık nedeni etnik gündemidir. Bunu görmek gerekir. HDP, “bundist” bir partidir. Kozmetik çabalarla bunu gözden saklaması olanaklı değildir.
Ancak Türkiye’de burjuva sol, reformist kanatta bir boşluk olduğu da vak’adır. Syriza’yı ağır ekonomik kriz şartları var etti. Türkiye’de henüz ilan edilmiş bir ekonomik iflastan söz edemeyiz. Önümüzdeki seçime bu şartlarda gireceğimiz anlaşılıyor. HDP’yi merkeze alan CHP’ye alternatif arayışı, HDP’nin taşıdığı etnik anlamlar yüzünden sürekli gericileşen CHP’nin işine yarıyor.
Öte yandan, CHP’nin bir önceki genel başkanının Cemaat’in elinde rehin olduğunu son itiraflardan anlıyoruz. Şimdikinin de Cemaat’in CHP içindeki “imam” ı gibi davrandığını tespit etmek gerekiyor. Yine de CHP seçmeni başka bir alternatif göremediği için partinin arkasında duruyor. CHP yönetimi bu rahatlık içinde sağcılaşmakta bir beis görmemektedir.
Bu şartlarda reformist Türkiye solunda yeni bir oluşumun ortaya çıkmasını beklemek doğru olmaz. Bu beklentilerin gerçekleşmesi de sokakların hareketlenmesine bağlıdır. Bir yandan islamofaşist rejimin baskıları, diğer yandan Kürt siyasetinin, kendi etnik gündemini gözlerden saklamak adına, “her telden çalmak” anlayışı, reformist solda, “laiklik” ve “ulusal birlik” kayguları etrafında kemalist eğilimlerin güçlenmesine yol açıyor. Sosyalistlerin buna izin vermemesi gerekiyor. Aksi halde, bu eğilimler bir süre sonra devrimci sosyalist siyasetler içinde de etkili olacaktır. Bunun işaretleri geliyor zaten.
İşçi sınıfının öncü partisi masa başında kurulur ama sokakta ete kemiğe bürünür. Emekçi kitlelerle buluştuğunda kan damarları açılır. BHH, en önce, bu buluşmayı sağlayacak bir araç olarak görülmelidir. Onun Syriza’laştırılmasına geçit vermemek gerekir.
Seçimlerden sonra reformist soldakinden daha anlamlı ölçüde sağ tarafta yeni bir oluşumun ortaya çıkması mümkündür. AKP’nin çözülmesi, artan ekonomik baskılar, emperyalist dış politik talepler ve partinin iç dengeleri altında kaçınılmaz görünüyor. Tayyip’in bu yüzden aynı zamanda başbakan gibi hareket etmekte olduğunu görüyoruz. AKP’yi ve dolayısıyla iktidarını ayakta tutmak için hem partisi üzerinde hem de sokak üzerindeki siyasal ve kültürel baskıları arttırmaktan başka başvurabileceği bir araç yoktur.
Son bir not olarak, emperyalist güçler Syriza’nın üzerinde Türkiye aracılığıyla da baskı yapmak isteyebilirler. Kıbrıs, Ege gibi sorun başlıkları tekrar alevlendirilebilir. Bu sayede, her iki ülkede de milliyetçi eğilimler, ” önce milli birlik” hikayesi takviye edilebilir.