Açmazda olan CHP değil, ondan sol adına beklentileri olanlar

Dikkat edilecek olursa, Haziran ayından sonra CHP’nin düzen ve emperyalistler bakımından önemi artmıştır. AKP rejiminin sürdürülmesi adına gerektiğinde AKP’yi, liderini dahi gözden çıkartabilecek bir düzenden söz ediyoruz.

CHP basit bir düzen partisi değildir. Bir “misyon partisi” olarak düzen partisidir. Misyonu işbirlikçi burjuva düzeninin oturması için paratoner olmaktır. 46′da emperyalizm tarafından bir “yeni dünya” kuruluyor, CHP Türkiye’nin o dünyada kendisine gösterilen yeri hakkıyla alabilmesi için üzerine düşeni yapıyor. Yapmazsa, iş zora girer, hatta hiç gerçekleşmeyebilirdi.

46 sonrasını dizayn eden CHP’dir, DP onun açtığı yolda yürümüştür. 46′dan itibaren CHP artık kendisini, söz konusu misyonu bihakkın yerine getirebilmek için bir muhalefet partisi olarak dizayn etmiştir. Bunun ille de bilinçli bir olarak seçilmiş olması gerekmiyor. Oynanmak istenen paratoner rolü bu durumu adeta kaçınılmaz kılmıştır.

Kısa süren iktidarları yine aynı misyon adına müdahil olma görevi verilmiş olmasındandır. Kısa süre sonra hemen siyasal yapı içindeki asli yerine dönmüştür. CHP istikrarlı bir siyasal istikrar partisidir. Ancak bu istikrarı daha çok iktidar olarak değil, muhalefet olarak sağlamaktır. Müesses düzenin, rejimin “müesses” muhalefeti işlevi görmektedir. Mesela, DP 46′dan sonra CHP’ye rağmen dincilik yapabilir miydi? Karma ekonomik modelde özel sermayenin öncelenmemiş ölçüde kayrıldığı, palazlandığı bir anlayış mümkün olabilir miydi?

Hızlı geçelim. 70′lerin başında, dünyada olduğu gibi bizde de sol bir dalga var. Batı’da buna yanıt olarak SSCB ile ekonomik ve sosyal rekabetin bir aracı olarak da görebileceğimiz “refah devleti” deneyimleri yaşanıyor. TİP bastırılıyor ama temsil ettiği anlayış ve ona meyletmiş kitleler orta yerde duruyor. İnönü’nün eski model “ortanın solu” ile oluşan boşluğu kapatmak olanaklı değil. Kariyerine bir gazetede Mayk Hamer çizgi romanlarının balonlarını tercüme ederek başlayan apolitik Ecevit öne sürülüyor. Başta İdris Küçükömer olmak üzere bir çok “sol” aydın onun konuşmalarına, sloganlarına metin yazarlığı yapıyorlar. Bu kez misyon solu uysallaştırmak.

Yine kısa bir iktidar devresi (Demirel’e verilmiş 12 Mart muhtırasından sonra) zaruret oluyor. Askerlerin ayağına kadar giderek İsviçre’den yurda dönmeye ikna ettikleri Erbakan’la beraber. Erbakan, bence Demirel’in temsil ettiği kitlesel gücü zayıflatmaktan çok dinselleştirme stratejisinin gereği olarak düşünülmüştür. Böyle olduğunu 12 Eylül’den sonra anlıyoruz. Yani düzen 46′dan itibaren yönünü, yöntemlerini tayin etmiş. Aksaklıklar olsa da, belirlenmiş strateji tutarlı olarak sürdürülüyor. Erbakan ve temsil ettiği dinci anlayış meşrulaştırılıyor. Bunu CHP olmadan, sadece askerlerle yapmak mümkün değildi. Erbakan o hükümette olmasaydı, sonraki MC’lerin tesisi olanaklı olmayabilirdi.

Geçiyoruz. NATO’nun bir kanadı çökmüş, o kanadın sorumluluğu altındaki Akdeniz coğrafyasında sosyalist, sol, ilerici hareketler güçleniyor. Paratonerlerin iş göremediği (Kökleri 2.Enternasyonal sosyalizmi -buna 20.Kongre’yi ve Gramsciliği de dahil ederim- bulunan Avrupa Komünizmi’ni de paratoner olarak görmek lazım) şartlarda, Gladyoların nasıl devreye girmiş olduklarını bugün iyi biliyoruz.

Sol adına bütün iddiası “köy/kent projesi”, “kalkınma köylüden başlar” pelesengi  olan malum popülizm dışında atacak mermisi kalmamış CHP, eskiden balon yazarıyken balon bir lider haline getirilen apolitik Ecevit’in “geliyorlar” nidaları altında askeri darbeye çanak tutuyordu.

Yunanistan ve Türkiye nöbet değiştiriyor. Kıbrıs’ın işgali emperyalizm tarafından belli sınırlar içinde istenmiştir (Kıbrıs’ta AKEL’in, askeri yönetim altındaki Yunanistan’da yasa dışı ilan edilmiş solun önlenemeyen yükselişi bir etken olmuştur) ancak bunu yapana da haddini bildirmek gerekiyordu. Emperyalist akıl (dahası kadim iktidar anlayışı) vasallarıyla böyle bir ilişki içindedir.Öyle değil mi?

12 Eylül’le bir taşla iki kuş vurulmuştur. Türkiye’nin ipi çekilmiş, kendi başına siyasal işlere kalkışmaması gerektiği mesajı halkın etinde ve teninde hissedeceği şekilde  verilmiştir. Yükselen sol dalga bastırılmış, halk sınıfları  terörize edilmiş, sonra da hep olduğu gibi suç failleri kurtarıcı rolüyle sahne almışlardır. Bu sayede, artık 70′lerin ikinci yarısından itibaren devreye sokulan, ilk egzersizlerine Pinochet Şili’sinde başlanan finansallaşmaya dayalı bir entegrasyonun önü açılmıştır.

Bugüne gelince, Haziran’a kadar CHP dinselleşme ve yeni cumhuriyete geçişte 1946′ dakine benzer bir rol oynamış, Haziran’da sol dalganın yükselmekte olduğu görülünce, bu kez 70′lerin başındaki gibi bir rolü de oynaması istenmiştir. Yani hem sol, yeni rejimin “yeni sol”u haline getirilecek hem de vahşi kapitalizmin emekçi kitleleri uysallaştırmak için ihtiyaç duyduğu dinselleştirme olumlanacaktır. CHP olmasaydı AKP rejimi bu kadar yol alabilir miydi? Yani CHP tarihi Türkiye tarihidir. Sadece kısa süren emperyalizme direnişin değil, aynı zamanda, bugünü belirlemesi bakımından çok daha anlamlı olan, Türkiye’nin emperyalizme vasal oluşunun tarihidir. Birinci cumhuriyetin kurucu partisi, ikincisinin kurulmasında olmazsa olmaz paratonerdir.

Kabul edeceğiz, sadece kitlenin asıl hedefi olan AKP değil, CHP de, HDP de  Haziran’a karşıydılar. Böylece AKP’ye o zor günlerinde payanda oldular. Bunu da Haziran kitlesine “dost” görünerek yaptılar. Bundan sonraki ayaklanma sadece AKP’yi değil, AKP ile aynı emperyalist kampta yer alan bu iki partiyi de karşısına almak zorundadır. Devrimci sol, bu partilerin kitlesiyle değil fakat partilerin kurumsal yapısıyla her türlü ilişkisini kesmelidir. Şu son cumhurbaşkanlığı seçim süreci bu partilerin bütün sahtekarlığını gözler önüne bir kez daha sermemiş midir?

Mesela, CHP’nin adayı muhtemelen çok önceden emperyalist merkezler ve onların işbirlikçisi sermaye grupları tarafından belirlenmiş, ama sanki bu konuda henüz karar alınmamış gibi, CHP’nin başındaki kişi kapı kapı dolaşmakta, adayın belirlenmesi için “görüş alış verişi” nde bulunduğunu söylemektedir. Sahtekarlık! Tam da bir başka işbirlikçi parti olan MHP ile görüşüldükten sonra iki parti ortak olarak bu önceden kendilerine dikte edilmiş adayı ilan ediyorlar. Daha önceden tespit edildiği anlaşılan aday, Haziran’ın değil, 17 Aralık sürecinin siyasal ifadesidir. 17 Aralık Tayyip’siz bir AKP rejimi senaryosunun uygulamaya konmasıdır.

Ha bu arada, yakında kurucusu içki ve içki masası muhabbetlerini seven CHP’nin vekillerinin içki yasağıyla ilgili yasa teklifi hazırladıklarını, parti disiplin yönetmeliğini bu doğrultuda değiştirmek istediklerini duyarsanız şaşırmayın. Gerici olan sadece AKP değildir. CHP de gericidir. AKP rejimine tutunan, ona payanda, paratoner olan, onunla işbirliği yapan herkes, her kurum gericidir. CHP ve HDP gibi partiiler sol gösterip sağ vurdukları için komünistler açısından daha büyük bir beladır (Belleğimiz kısa kalıyor. 2.Enternasyonalin çöküşü sonrasında olanları, reformist partilerin konumunu unutuyoruz). Kısacası, tarih devam ediyor. Hem muktedirler hem de direnenler için.

Son söz olarak, CHP açmazda değil, sol adına CHP’den beklentileri olanlar açmazda. CHP bir burjuva düzen partisi olarak tutarlı bir şekilde işini yapıyor. CHP de, AKP gibi, Türkiye’yi geriye çekmeye çalışıyor. CHP’yi demokratik bir odak gibi sunmak demokrasiye ihanettir. CHP demokrasinin odağı değildir. Demokrasi onun elinde bir adaktır. Faşizme adanmış bir adak.

Bir cevap yazın