Emperyalizm uzlaşmaktan teslimiyeti anlar

Galeri

Günümüz ülkelerinin jeo-ekonomi-politik konumu bugün oluşmamıştır. Tarihsel bir süreç içinde, toplumsal, çevresel iç ve dış siyasal mücadelelerin sonucu olarak şekillenmiştir. Ülkelerin toplumsal formasyonları, kültürel yapıları zaman içinde dönüşümler geçirse de, jeo-ekonomi-politik  konumları, kayguları, öncelikleri yeni koşullarda, yeni görünümler altında devam … Okumaya devam et

LENİN 142 YAŞINDA

G.Lukacs, Lenin üzerine yazmış olduğu eşsiz eserinde, tarihsel materyalizmin proletarya devriminin kuramı olduğunu söyler.Lenin’in bütün siyasal yaşamı, bu kuramın pratiğine adanmıştır. Lukacs aynı eserinde “devrimin güncelliği” sorununun, Lenin’in düşüncesinin merkezinde yer aldığını belirtir.

Tarihsel materyalizm, sadece proletaryanın içinde bulunduğu koşullara değil, o koşulları aşma, bunu yaparken de kendisiyle birlikte bütün ezilen sınıfları kurtarma olanaklarına işaret eder. Proletaryanın konumunda, sadece yoksulluk ve yoksunluğu değil, bu olumsuz halden kurtulma olanaklarını da görür.

Marks ve Engels’in ölümlerinden sonra Lenin’e gelinceye kadar, kendilerini marksizmin doğal mirasçıları olarak gören Avrupalı teorisyenler elinde öğreti, ekonomist bir evrimci anlayışın tutsağı olmuş,buna göre, ereksel bir tarihsel süreç içerisinde kapitalizmin nihai olarak sosyalizme evrileceği öngörülmüştür. Bu sürecin öncelikli olarak gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinde gerçekleşeceği varsayılmıştır. Avrupa’da, Lenin’in müdahalesine kadar, marksizm, genel olarak, bu çerçevede yorumlanmaktaydı.

Söz konusu Avrupalı marksistler arasında devrim sözcüğü, Marks zamanındaki itibarını yitirmiş, hatta anılmaz olmuş; anıldığı nadir durumlarda da, kuramsal bir ön kabul olmanın ötesinde, pratik bir anlamdan mahrum bırakılmıştır. Kautsky dahil, devrin en ünlü sosyal demokrat teorisyenleri , Lenin’le kıyaslandıklarında, ortalama marksistler olarak kalırlar. Ortalama marksistler olarak genel kuramsal kabullerden sonuçlar çıkartıp, yaşadıkları koşullara uygulamaya çalışmışlardır. Devirlerinin zamansal ve uzamsal sınırlılığını verili kabul edip, olup biteni hazır, genel kavramlarla analiz etmişlerdir.

Lenin, öncelikle revaçta olan bu kuramsal konum ve onun sonucu olan evrimsel anlayışla mücadele etti. Bu bakımdan “Ne yapmalı?” sorusunun ortaya atıldığı 1902 yılı, sadece marksizmin tarihinde değil, genel siyaset kuramları tarihi bakımından da, bir devrimdir. Borges’in Kafka ve Dostoyevski arasında kurmuş olduğu ilişkiyi, Lenin ve Marks arasında da kurabiliriz. Borges, Dosyoyevski’nin Kafka’nın habercisi olduğu kadar, Kafka’nın da Dostoyevski’nin habercisi, yaratcısı olduğunu söyler. Kafka’dan sonra  Dostoyevski’nin; Kafka öncesinde olduğu gibi okunamayacağını ilave eder.

Buna göre, nasıl Marks yapıtlarında Lenin’i haber veriyorsa, Lenin de yapmış olduğu kuramsal, metodolojik devrimle, emperyalizm çağında, Marks’ın habercisi, yaratıcısı olmuştur.  Lenin’den sonra Marks’ı,  Lenin öncesindeki  Marks olarak okuyamayız.  Bu çerçevede, Lenin’in Marks’a müdahalesini basit bir tamamlayıcılık, Marks’ı somutlaştırma olarak görmek yanlış olacaktır. Lenin, Marks’ı  diyalektik manada aşarak geliştirmiştir.

Marks ve Engels’den sonra erken Avrupa marksizmi içinde devam eden kuramsal süreklilik, Lenin’in müdahalesiyle süreksizleştirilerek, kapitalizmin yeni koşullarında marksist kuramın sürekliliği temin edilmiştir. Lenin, “Ne yapmalı?” ve onu izleyen çalışmalarında, bizatihi, hem kapitalizmin marksist sorgulamasını, hem de onu aşmaya yönelik sosyalist çözümü yeniden sorunsallaştırmıştır.

“Ne Yapmalı?” dan itibaren, evrimsel bir anlayışla toplumu fethederek, siyasal erke ulaşma yöntemi yerine Lenin, siyasal iktidardan hareketle toplumun fethinin devrimci bir yol olduğunu ısrarla savunmuştur. Devrim artık “gelecek” e havale edilmiş bir sorun, bir beklenti değil, güncel bir olaydır. Böylece devrimcilere iktidar perspektifi kazandırılmıştır.

Lenin’in bu müdahalesi, aynı zamanda, ancak Marks’ın çıkışıyla kıyaslanabilecek, teoriyi pratik bir sorun, pratiği de teorik bir çaba haline getirmek anlamına geliyordu. Yani, sadece devrimci kuram olmadan devrimci pratik olamayacağını değil, devrimci pratik olmadan da devrimci kuramın olamayacağını öngörüyordu. Lenin’i büyük bir devrimci yapan, zamanının koşullarını analiz ederken, o koşullardan genel sonuçlar çıkarması, pratikten kuram üretmesidir. Lukacs’ın başka bir yerde söylediği gibi,” güncelin içinde çağının trendlerini görmesi”dir. 1902’den itibaren sorunsallaştırarak ortaya attığı sorular ve önerdiği yanıtlar, kapitalist-emperyalist gerçekliğin görünümleri altında faal olarak işleyen devrimci eğilim ve olanakları ortaya çıkarmasının araçları olmuştur.

Erken Avrupa marksizmi içinde revaçta olan revizyonist kuramların sorgulanması, Lenin’in, gününü, günceli sorunsallaştırması etkinliğinden ayrı düşünülemez. Ancak, güncelin sorgulanması da kuramsal ön kabuller marifetiyle değil, bizatihi günceli devrimcileştiren bir pratik faaliyetle gerçekleştirilir. Güncelin devrimcileştirilmesi, Lukacs’ın kitabına alt başlık yaptığı, emperyalizm çağında bir vak’a olan “devrimin güncelliğ”i temasından ayrı düşünülemez. Emperyalizm çağının bütün temel sorunları, Lenin’den itibaren, devrimin sorunlarıdır. Bu çerçevede, devrimci bir perspektifi olmayan marksizm, iktidarsızlık perspektifidir. En iyi durumda, salt bir konformist, akademik uğraştır.

Tweetle