CHP yönetiminin yaşanan gelişmeler karşısında hiç bir siyasal planı yok.
CHP, AKP rejiminin oturmaya başladığı 2007 yılından bugüne kadar bu rejimin selameti bakımından gereken katkıyı yapmıştır.
AKP rejimi, 2016’daki askeri darbe girişimi sonrasında gerçekleştirdiği sivil darbeden itibaren faşist rejime doğru evrileceğinin işaretlerini veriyordu. Önce 2017’de bunun anayasal çerçevesi hazırlandı. Yani bir anayasal darbe gerçekleştirildi.
2017 darbe anayasasının çerçevesi faşizm tesisi sürecinde daha öte adımlar atılması önünde engel oluşturduğunda, darbe anayasasına karşı bir tür darbe yapıldı. Yani anayasa işe yaradığı kadarıyla kaale alındı. Böylece artık Türkiye’de bir anayasal rejim olmadığı fiilen ilan edilmiş oldu.
Bütün bu süreç boyunca olası toplumsal tepkiler ve kırılmalara karşı CHP bir tür paratoner işlevi görecek şekilde yönlendirildi. Muhalefetin gazını alma görevini üstlendi. Bugün de aynı şekilde çalışmaya devam ediyor.
Biraz siyasal gelişmeleri izleyen herkes 31 Mart’tan sonraki gelişmelere bakarak, bugünlere geleceğimizi kolayca tahmin edebiliyordu. CHP de bunun farkındaydı. Ancak bu gidişatı durdurmak için harekete geçmek şöyle dursun, rejimin elini daha da güçlendirmek, onun daha rahat hareket edebileceği alanı açmak için ne gerekiyorsa yaptı.
Siz hiç (2007’den beri tertiplediği hileli şeçimler şöyle dursun) anayasal dayanağı olmayan gayri meşru bir iktidar karşısında seçim zaferi elde ettikten sonra bu aynı iktidara “gel seninle yumuşayalım” diyen zafer kazanmış bir muhalefet partisi gördünüz mü? Böyle durumlarda bu tür çağrılar seçimi kaybetmiş iktidarlardan gelebilir. Bizde tam tersi.
Biliyoruz, siyaset düşmanlaşmak, düşmanlar yaratmak demektir. Tayyip Erdoğan nasıl iktidar oldu, iktidarını halen nasıl sürdürüyor?
Bugün, buradan CHP yönetiminin inisiyatifiyle bir direniş beklememek gerekir. CHP, bugünkü gelişmenin habercisi olan daha önceki vakalardan sonra da görüldüğü gibi, gaz alma misyonunu hakkını vererek yerine getirmektedir.
Bu arada, kendisini siyasal olarak tüketmiş İYİP’in faşist başkanı bu son olayı siyaseten yeniden sıçrama yapmak için fırsata çevirmek amacıyla acilen soluğu Saraçhane’de almış, Özgür Özel ile birlikte yeni bir “Kılıçdaroğlu-Akşener” muhalefetinin temellerini atmak doğrultusunda durumdan vazife çıkarmıştır.
Öte yandan, İmamoğlu’nun yedeği rolü verilen Mansur Yavaş’ın tam da top ayağına gelmişken sahadan çekilme kararı aldığı izlenimi ediniliyor. Korkmuş olabilir. Açıklamalarından böyle bir izlenim edindim. Bu izlenimim gerçekse, Erdoğan’ın bir taşla iki kuş vurduğunu söylememiz gerekir.
Böyle bir durumda, İmamoğlu’nun olası hamlelerini henüz bilemiyoruz ama Özel-Dervişoğlu formülü devreye sokulmak istenebilir. Tabii bunun anlamı, Erdoğan’la yola devamdır.
İmamoğlu geç kaldı. 31 Mart seçimlerinin sonucunu iyi okuyamadı. Partisinin yönetimine çok bel bağladı. Aylarca önceden Erdoğan’ın karşısına dikilseydi, partisinin önüne geçer, parti yönetiminin boşa düşmesini sağlayabilirdi.
Bundan sonra bunu yapabilir mi? Kolay olmayacak. Partisinden kopmadan onun bir adım önünde, yani parti yönetimini fiilen etkisizleştirerek, kitleyle doğrudan iletişim kurarak belki başarabilir. Ancak parti yönetimine dayanarak başarılı olması olanaklı görünmüyor.
Bakınız, siyasette her zaman kendi içinize göz kulak olmanız gerekir. Karşınızdakini, yani cepheden saldıranı şu ya da bu şekilde, geriletilseniz de, yenilseniz de, toparlanıp alt edebilirsiniz. Bütün büyük siyasal yıkımlar içeriden kaynaklanır. Yani “dahildeki bedbahtlarınızı” ihmal etmeyeceksiniz.
CHP ötesindeki sola gelince, bildiğimiz gibi. Büyükçe bir kısmı, hiç bir zaman bir Türkiye partisi olamamış, reel olarak öyle bir talebi de olmayan, Türkiye’den kopmuş, Türkiye’deki faşist rejime, onun emperyalist-siyonist dış bağlamına sıkı sıkıya tutunmuş DEM Parti’den medet umuyor. Ona tutunuyor.
Diğer bir kısmı, hep yaptığı gibi, “gelin örgütlenim” diyor. Ne suya ne sabuna dokunmayı, teorik doğruları işaret ederek “siyaseten temiz kalma” yı tercih ediyor.
Bu koşullarda, tek umut olarak, halk sınıflarının direnme refleksinin devreye gireceğine inanmamız gerekiyor. Halkları hesaba katmayan, halk sınıflarının direnme kapasitesini ve gücünü hesaba katmayanlar yenilecek. Trump da bu yüzden başarılı olamayacak.