Suriye’deki gelişmeler karşısında, tepkisel olarak, “Rusya ve İran artık bittiler” biçiminde değerlendirmeler yapılıyor. Çok yanlış.
Rusya ve İran halen dünyanın, özellikle de bulundukları bölgenin en güçlü devletleri arasındadır. İç ve dış etkenler yüzünden meydan okudukları hegemonik güç karşısında geri adım attılar. Olan budur. Buradan bu iki ülkenin bittiği sonucunu çıkarmak çok yanlıştır.
Emperyalist stratejiyi, Suriye’nin müttefiklerinin siyasal davranışlarını bir yana bırakacak olursak, başarılı bir direnişten sonra Suriye’nin düşmesinin gerçekçi nedenlerini Suriye devletinin kendisinde de aramak doğru olacaktır. Ta baba Esad devrinin son döneminden itibaren Baas Rejimi bürokrasisi, siyasal elitleri yolsuzluk, yağma gibi edimleriyle devleti, toplumu çürütmüştü. Oğul Esad bu durumu değiştiremedi. Üstüne üstlük, emperyalist saldırı Suriye yönetici sınıfını derinden böldü, yağma dal budak saldı.
Son 4 yıldan beri elde edilen göreli barış ortamını Esad yönetimi iyi değerlendiremedi. Muhtemelen, İran ve Rusya’dan gelen ekonomik ve askeri yardımların da önemli bir bölümü yağmalandı. Esad, devleti ve toplumu yeniden düzenlemek için bir şey yapmadı.
Rusya ve İran’ın son olayda “isteksiz” davranmasında, Suriye’deki bu iç koşulların da bir rolü olmuştur. En azından, böyle düşünmek meşrudur.
Rusya’ya gelince, önemli bir mevzi kaybetmiştir. Bununla beraber, Trump’tan beklediklerini alamazsa, boyun eğmeyeceği açıktır. Rusya’nın askeri gücünün hafife alınamayacağını en iyi ABD bilmektedir. Rusya’ya “ihmal edilebilir” bir ülke muamelesi yapmak, ahmaklık olur. Rusya, şimdilik, önemli bir mevzisinden geri çekilmiştir. Buradan onun siyaseten bittiği sonucu çıkmaz elbette.
İran’a gelince, evet bu son gelişmelerle İran da mevzilerini kaybetmiştir. O da geri adım atmıştır. Ancak İran, on yıllardan beri en ağır ekonomik yaptırımlara rağmen gücünü arttırmış, ABD’ye ve siyonizme direnmiş, meydan okumuştur. Bugün sadece ülkesinin ötesinde kurduğu direniş hatlarını yitirmiştir.
Kasım Süleymani ve ardından önceki cbaşkanı Reisi’nin öldürülmeleri, rejimin dengelerini “Batı yanlısı” tabir edilen ılımlıların lehine değiştirmiş görünmektedir. İsrail’in bu ülkeye yönelik son saldırılarıyla, “ılımlılar” daha da güçlenmişlerdir. Suriye’deki geri çekilme (Unutmayalım İran, Suriye’deki direnişte en az 4 bin insanını kaybetti) muhtemelen “ılımlıların” rejim üzerindeki kontrollerini arttıracaktır. Bunun ilk işareti, nükleer programın askıya alınması olacaktır ( MI6’ya göre, İran halen uranyum zenginleştirmesini yüzde altmış oranında gerçekleştirmiştir).
Bilindiği gibi, Süleymani ve Reisi, İran’la Rusya ve Çin arasındaki stratejik ortaklığı kesin olarak gerçekleştirmek, özellikle Rusya ile daha sonra KDHC’nin yapacağı gibi, askeri bir bağlaşma içine girmeyi planlamıştılar. Tahran’daki rejimin siyasal ve ideolojik liderliği, dahası, İran halkının büyük çoğunluğu (üstelik de rejimin başörtüsü saplantısı yüzünden gelişen kitlesel protesto gösterilerine rağmen) Reisi’yi ve onun bu stratejik planını onaylamıştı. Süleymani ve Reisi bu planı hayata geçirmemeleri için öldürülmüşlerdir.
Bugünkü cbaşkanı Pezeşkiyan ülkesinde halen Reisi’nin ölüsü kadar dahi popüler değildir. BRICS’le bir flörtü var, ama gözü ve aklı Batı’dadır.
Bu arada, İran’da da (Suriye’deki kadar olmasa da) rejimin yozlaşması bir vakadır. Reisi bunu samimiyetle dile getirmiş, yeni bir yapılanma olmadan dünyanın içinde bulunduğu kritik dönemde İran’ın savunulamayacağını açıkça belirtmişti.
Şimdi hem Rusya’da hem İran’da Trump beklenmektedir. Trump’ın izleyeceği dış siyaset bu iki ülkenin yol haritalarını belirlemelerinde belirleyici bir öneme sahip olacaktır.
Bu bakımdan, acele değerlendirmelerden kaçınmak, “yenilgicilik” hastalığımızı depreştirecek “emperyalizm kazandı” şeklindeki karamsar değerlendirmelerden uzak durmak gerekir. Bu uzun bir mücadeledir.
Aşağı yukarı, Vietnam zaferinden sonra başlayan gericilik dönemi ( sol şeritten yola çıkıp, sağ şeride geçerek park eden Kültür Devrimi’nin artık tamamlandığının Mao tarafından ilanı, başlayan yeni dönemin de ilanı olarak görülebilir) halen sürmektedir. Yani neredeyse, yarım asırlık bir dönemden söz ediyoruz.
Bugün emperyalistler kontrol edemedikleri bir ekonomik gerileme, ve kontrol edemeyecekleri bir siyasal kaos içinde debelenmektedirler. Tablo, on sene, yirmi sene, otuz sene, kırk sene öncesinden daha fazla iç karartıcı değil. Emperyalizmin her zaferi bu saaten sonra “pirus zaferi” dir.