1917 düşürülünce, ona tutunarak yükselmiş 1923’de düştü. 1923’ün açtığı alanda doğan bölgenin laik cumhuriyetleri teker teker düştü.
Gorbaçov ABD’den vaatler, sözler alarak ülkesini teslim etmişti. O vaatler ve sözler elbette yerine getirilemeyecekti. Öyle de oldu. Emperyalizmle antlaşma olur mu?
Şimdi bir benzerini, Gorbaçov’la aynı soydan bir politik figür olarak, Putin yapmak ihtiyacı duydu. Buna göre, daha önceki yazılarda değinmiş olduğum olası senaryomuzu biraz daha açalım.
Putin’e verilen sözler de tutulmayacak. Rusya’nın Suriye’deki Tartus ve Himeymin üsleri elinden alınacak. Bu iki üs gidince, Kırım’ın eski önemi kalmayacak.
Dahası, Rusya’nın kendi içinde bütünlüğünü sürdürmesi zorlaşacaktır. İçindeki İslam nüfusu hareketlendirilecektir. Tekrar içiyle meşgul olmak zorunda bırakılacak. Rusya’nın bu büyük coğrafyasını savunabilmesi için büyük ve ideolojik olarak angaje bir nüfusa ihtiyacı var. O nüfus hali hazırda yok.
Putin’in, Trump’la (eğer henüz yapmamışsa) yapacağı olası antlaşmasıyla alacağı vaatler, sözler, daha önce Gorbaçov’a yapıldığı gibi, bir süre sonra tanınmayacaktır.
Ama o arada Rusya, vaktiyle Çin’in SSCB’nin çökmesinde oynadığı rolün bir benzerini ona karşı üstlenmiş olacaktır. Yani Çin’i de terk edecek gibi görünüyor (Burada Çin’in hatası da bence büyüktür. Ekonomi ve siyaseti anti-diyalektik bir anlayışla birbirinden ayırması, siyasetin önemini küçümsemesi pahalıya mal olacak).
Suriye’ye istikrar gelmez. Irak gibi, Lübnan gibi istikrarsızlaştırılacaktır.
Kürtlerin “büyük Kürdistan” hayali” boşa düşecektir. Bu bölgede, Türkiye dahil, “büyük yapılar” tasfiye edilir. Oluşmasına izin verilmez. Küçük küçük, her biri diğeriyle çatışma halinde Kürt devletçikleri, İslamcı devletçikler kurdurulur. Emperyalist gerçeklik, ona bel bağladığınızda, belki “demokratik” hayaller kurmanıza olanak verir, ama o hayallerinizi gerçekleştirmenize izin vermez.
ABD emperyalist müdahaleleriyle hiçbir yere istikrar götürmez. Demokrasi, özgürlük götürmez. Götürmemiştir. Batı Asya’da da, olabildiğince kendi kontrolünde, kaosu teşvik ediyor. Etmeye devam edecek. Dinsel ve etnik çatışmalar yayılacak.
ABD ve İsrail’in bölgemiz için kabul edebilecekleri en ideal durum, 70’lerde başlatılmış Lübnan modelidir. Dengelerin oluşturulduğu durumlarda da, bu çok kırılgan ve nispi olacaktır.
İran’daki rejim, akıllıca hareket ederek hattı önde kurmuştu. Ancak, onları ayakta tutacak uluslararası siyasal ittifakları oluşturamadı. Kendi içinde de siyasal ve toplumsal olarak yenilenmeye direndi. Şimdi düşecek ya da dönüşecek diyelim. Muhtemelen, yeni cbaşkanı Pezeşkiyan bir paratoner işlevi görecek, mümkün olduğu kadar yumuşak bir geçiş gerçekleştirilecek. İran, Batı’ya ve İsrail’e adım adım yakınlaşacak.
Türkiye’ye gelince, Tanzimat’tan beri ileri – geri adımlarla sürdürdüğü (zaten ağır bir darbe almış) Batı’yla entegrasyon süreci, aksayacak, bir süre daha Ortadoğu’daki bu kaosun içinde sürüklenmeye devam edecektir. Emperyalistler, muhtemelen şu festival dönemi sona erdikten sonra Erdoğan’ı da tasfiye edecekler. İmamoğlu veya onun benzeri bir figürü iktidara taşıyacaklar. Sonuç olarak, Türkiye’de merkezi devlet zayıflatılacak.
Peki, bütün bunlar olurken, dünya savaşı olasılığı azalacak mı? Anti-emperyalist devrimci ayaklanmalar olmayacak mı? Sosyalizm ideali tamamen marjinalleşecek mi?
Hayır. Tersine, hem dünya savaşı tehlikesi anlamlı bir şekilde sürecek hem anti-emperyalist devrimler dünyanın birçok yerinde sahneye çıkmaya başlayacaklar.
Kapitalist-emperyalizm orta yerde dururken, halkların üzerlerine her zamankinden daha ağır bir şekilde saldırırken, aksini düşünmek tarihin diyalektik mantığına aykırı olur. Emperyalistler ve yeni yükselen kapitalist güçler arasındaki hegemonya mücadelesi (biraz da sonra bunun emperyalistlerarası savaşlara dönüşmesi) devrimci olanakların gerçekleştirilebileceği koşulların oluşmasına hizmet ediyor.
Bilgiççe pozlarla, “efendim 20.yy siyasal idealleri, ideolojileriyle birlikte sona erdi, gerisi fantezidir” anlayışının kendisi büyük bir emperyalist fantezidir (Malum, daha önce de “ideolojilerin sonu”, “tarihin sonu” festif bir coşku havası içinde ilan edilmişti).
Kapitalizm varsa, onun sosyalist inkâr olanağı da vardır. Emperyalizm varsa, devrimci kurtuluş savaşları da günceldir, kaçınılmazdır.