Hiç kuşkusuz, Suriye’deki bu son cihatçı saldırısı, ve öncesindeki “yeni” Kürt açılımı, İsrail’in Gazze ve Lübnan saldırıları sonrasında planlanmaya başlandı.
İsrail, Hamas’ı yenemeyeceğini anlayınca, onun çok önemli destekçisi olan Hizbullah’a odaklandı. Bu arada, Lübnan’ın güneyi istikrarsızlaştırıldı. Suriye ve Hizbullah bağlantısı kesilmek istendi. İran’ın da nasıl meşgul edildiğini gördük.
Türkiye ve Rusya, o aralarda, Esad’ı Türkiye ile uzlaşmaya ikna etmek için çalıştılar. Esad, haklı olarak, ülkesi Türkiye’nin işgali altındayken, onun lehine bir sonuç doğuracak olası bir görüşme ve antlaşmayı kabul etmeyeceğini ilan etti.
Dikkat ediniz, bu son saldırı öncesinde, Türkiye yine, yani 2011’de yapmış olduğu gibi, görüntüyü kurtarmak için Esad’a zeytin dalı uzatıyormuş gibi yaptı.
Diğer yandan, NATO-Rusya savaşı, uzun menzilli NATO füzeleri dolayısıyla yeni bir evreye sokuldu. Bu sayede, Rusya’nın Ukrayna’ya daha fazla odaklanması temin edildi.
İran’da rejimi liberalleştirme vaatleriyle yeni bir cumhurbaşkanı göreve başladı. Hemen sonrasında İsrail saldırıları başlatıldı. İran’daki yönetici sınıf içinde bölünmeler oluştu.
“Yeni” Kürt açılımı (Sadece Esad’ın Halep’in bir kısmını PYD güçlerine bırakması dahi, bizdeki “Kürt açılımı”nın şifrelerini içermektedir) İsrail’in Lübnan’daki geçici ateşkesi ve Türkiye’nin beslediği, himaye ettiği güçlerin Halep’i hedef alan saldırısı eşgüdümlü olaylardır. Epey önceden ABD ve İsrail’in bilgisi ve katkısıyla planlanmıştır. Rusya’nın da bu gelişmelerden habersiz olmadığı kolayca tahmin edilebilir.
Anlaşıldığı kadarıyla, Rusya’nın Trump’tan bazı beklentileri var. Ukrayna’da ödünler koparma olasılığının arttığını düşünmektedir. Daha doğrusu Trump iktidarında, savaştaki mevcut kazanımlarını ABD nezdinde meşrulaştırabileceğini, NATO’nun kendi bölgesinde daha fazla genişlememesi talebini gerçekleştirebileceğini öngörmektedir. Putin’in Trump’ın can güvenliğini mesele yapması bunun işareti olarak görülebilir.
Putin çok geçmeden yanıldığını görecektir. Emperyalist siyasal amaçları bakımından Biden ve Trump arasında bir fark yoktur. Tersine, bu amaçları gerçekleştirmek, daha ileri mevzilere taşımak için ikisi arasında bir rekabet olabilir. Biden, seçilmeden önce Trump’ın dış politikasını yerden yere vurmuştu. İktidar olunca, onun politikasını daha cüretkâr bir şekilde uyguladı. Şimdi benzer bir siyasal davranışı Trump’tan beklemeliyiz. Zaten aday kabinesiyle bunun ilk işaretlerini gönderdi.
Unutmayacağız, emperyalist ABD ve müttefikleri karşısına rakip olarak çıkıp, meydan okuyan güçlerin (Rusya, Çin, İran ) sorunu emperyalist kapitalizmle değil, onun mevcut, ABD siyasetiyle dışa vurulan hegemonik anlayışıyladır. Dolayısıyla, kapitalizm çerçevesi bu güçlerin hepsini birden içeren ve sınırlayan gerçekliktir. Rakip güçler, ABD’nin hegemonik gücünü sınırlamak, ona jeo-ekonomi-politik alan kaybettirmek çabasındalar.
Bu bakımdan, söz konusu hegemonya ve hegemonya karşıtı savaşımın, saldırı, savunma, geri çekilme gibi çeşitli stratejik aşamalarının olacağını akılda tutmak, bu çerçevede, kaybedilen, kazanılan, yeniden kaybedilip, yeniden kazanılan jeo-ekonomi-politik mevzilerin olabileceğini öngörmek gerekir.
Türkiye ve İsrail’in bu tabloda tek başlarına oyun kurabilme kapasiteleri yoktur. Bu iki müttefik ülke, ABD’nin, NATO’nun araçlarıdır. Türkiye, ABD ve NATO’nun ekonomi-politik ihtiyaçları dolayısıyla, onların talimatıyla, Ukrayna sorunu etrafında, Rusya’ya geçici bir “koridor”la bağlanmıştır. Hem Türkiye hem İsrail, ABD’nin izin verdiği kadar hareket yeteneğine sahiptirler.
Türkiye’de bugün, giderek kayganlığı artan bütün bu iç ve dış suni dengeleri bozabilecek çap ve güçte bir muhalefet halen mevcut değildir. Böyle bir muhalefetin ancak düzen dışı sol güçler tarafından oluşturulabileceği aşikârdır. Bu arada, düzen muhalefeti, gırtlağını yırtacak kadar bağırıp çağırarak gaz almak misyonunu hakkını vererek yerine getirmektedir.
Rusya ve Türkiye (muhtemelen İran da), Esad’ı yumuşatmak, masaya oturmaya ikna etmek istiyorlar. Esad’ın gösterilen masaya oturması, Suriye’nin “Iraklaşması” anlamına gelecektir. Esad buna ne kadar direnebilir, kestirmek zor. Bununla birlikte, onun direnişini sürdürmesi, sürdürebilmesi bir çok karanlık hesabı bozabileceği için çok değerli olacaktır.
Şurası açıktır, Suriye’nin Iraklaşmasını, İran ve Türkiye’nin de Iraklaşması izleyebilir. Böyle bir halde, özellikle Rusya’nın ve Çin’in işleri daha da zorlaşır.
Bitirmeden önce, bugün ülkemizi yöneten iktidar ve muhalefetin Türkiye gibi bir dertlerinin olmadığının net olarak görülmesi gerektiğini -bir kez daha- hatırlatmak isterim.
Şimdi Trump’ı bekleyeceğiz. Yapacağı ilk işin, rakipleri bölmeye çalışmak olacağını gizlemiyor zaten. Ama işi kolay olmayacak. NATO, AB ve İngiltere için ölümüne önemli. Bu konuda, Rusya’ya verilecek bir ödün AB’yi ve İngiltere’yi çok rahatsız edecek, ABD ile bu güçlerin çatışmasına yol açabilecektir (1)
NOTLAR:
(1) Hatırlayalım, oğul Bush devrinde, NATO ve tabii Avrupa da hakir görülmüştü. Bu başta Almanya ve Fransa’da büyük bir tepkiye neden olmuştu. Bir anda büyük savaş karşıtı gösteriler Avrupa’yı kaplamıştı. Özellikle Fransa, her zaman elinin altında bulundurduğu “sol” güçleri devreye sokmuş, “NATO karşıtı” ABD’ye ayar vermeye çalışmıştı. O sıralarda, Paris’te sürgünde(!) bulunan maocu Amerikan Devrimci Komünist partisi lideri Bob Avakyan (en son kendilerini “yeni-Maocu” olarak tanımlıyorlardı) bu “savaş karşıtı” gösterilerde önemli bir rol oynamıştı.
2014’te ülkesi Amerika’ya dönmüş, çok geçmeden, Trump karşıtı eylemlerin başını çekenlerden birisi olmuştu. Çünkü Trump da Avrupa için “anti-NATO” anlamına geliyordu. Avakyan, Trump yönetimini “açık faşizm” olarak ilan etti. Bütün devrimci, ilerici güçlerin Trump’a karşı Demokrat Parti ve Biden saflarında toplanmasını istedi.
Son seçimde de televizyon televizyon dolaştırıldı, Harris için destek istedi. Bu adam Fransa’ya sürgüne gittikten sonra ülkesinde terörist ilan edilmişti. Nitekim, 1970’lerin başında, siyasal kariyerine başladığı Kara Panterler örgütün silahlı kanadında yer alıyordu.
Amerika’dan çıkınca, onu Fransa’dan başka hiç bir ülke kabul etmemişti. Fransa bunu hep yapar. Ülkesine davet ettiği sağlı, sollu siyasal mültecileri zamanı ve yeri geldiğinde kullanmak ister.