“Kürt sorunu” nedir?

Bugün “Kürt sorunu” emperyalizm tarafından bölgesel çıkarları doğrultusunda sorunsallaştırılarak, uluslararası bir sorun haline getirilmiş, işbirlikçi ve gerici, siyonist, anti-komünist bir görünüm altında yeniden formatlanmış bir siyasal sorundur. Bu görünümüyle, anti-emperyalist değil, emperyalist-siyonist bir sorundur.

Kürt ulusal sorununun bu koşullarda, PKK önderliği altında, anti-emperyalist, devrimci, sosyalist çözümü olanaklı değildir.

Zaten dikkat edilirse, bu sorunu “Türkiye’nin en büyük, en önemli sorunu” olarak görenler bu sorunun ne olduğunu tanımlamamakta, veya tanımlayamamaktadırlar. Böylece, bir “kürt sorunu” dur aşağı, “kürt sorunu” dur yukarı gitmektedir.

Bugünkü Kürt önderliğinin elinde bu sorun emperyalist bir sorundur. Emperyalizmin Batı Asya planlarında devreye soktuğu ve sahaya sürdüğü bir siyasal araçtır. Gayesi, bölgedeki ilerici, anti-emperyalist direnişleri kırmak, bir yandan, bölgedeki en önemli vekili İsrail’in güvenliğini; ve diğer yandan, birincisinden ayrı düşünülemeyecek biçimde, bölgedeki enerji kaynakları üzerinde ABD’nin mutlak denetimini sağlamaktır.

ABD ve müttefikleri hali hazırda Mezopotamya’nın kuzeyinde, Akdeniz’e çıkışı olacak şekilde fillen büyük ölçüde gerçekleştirmiş olduğu, kendi kontrolünde, uydu veya tampon işlevi görecek bir Kürt bölgesine hukuksal bir geçerlilik de temin etmek düşüncesindedirler.

Böylece, anti-emperyalist, veya emperyalist hegemonya karşıtı direnişi kırmak, çok kutuplu dünya düzeni olasılığını geri püskürtmekte çok önemli bir mevzi kazanmak istemektedirler.

Bugün bu Kürt konusunun aniden yeniden pişirilip servis edilmesinin olası iki temel nedeninden birisi, içeride, emperyalist-siyonizmin her arzusunu gerçekleştiren, bunu yaparken de yağmacı ve torbacı düzensizliğini alabildiğine derinleştiren Cumhur İttifakı’nın toplumsal temelinin ve meşruiyetinin daralması ve sürekli daralma eğiliminde olması ve böylece iktidarını sürdürmesininin zorlaşması; dışarıda, proksi İsrail eliyle başlatılmış olan saldırının en önemli kritik aşamasını oluşturan Suriye ve İran’ın etkisizleştirilmesidir.

Mevcut Kürt siyasetinin yıldızı, BOP’un temellerinin atıldığı ilk Körfez Savaşı (1990) sırasında parladı. Sol, marksist-leninist bagajlarından kurtularak globalist “liberal emperyalizmin” buyruğuna girdiği ölçüde önünün açılacağı anlaşılıyordu.

Bütün dünyada gerilla mücadelelerinin tasfiye edildiği bir sırada Kürt gerilla hareketi PKK ve bileşenleri ihya edildi. Öcalan belli şartlarla TC devletine teslim edildi. Ancak, önceki konumuyla ölçülemeyecek derecede siyasal bir önem kazandı. Uluslararası siyasal bir oyuncu haline geldi (1).

Bu arada, Kürt siyaseti emperyalistlerin çıkarlarına uygun şekilde evcilleştirilerek, istenildiği gibi, çekip çevrildi. Bu olanağın sağlanmasında, egemen Türkiye Cumhuriyeti söz konusu olduğunda, emperyalist siyaset bağlamında, Kürt siyasetiyle benzer bir anlayışı temsil eden AKP iktidarına süreklilik kazandırılması çok önemli bir rol oynadı. Zaten bu ikisi, BOP stratejisi dahilinde her zaman “doğal müttefikler” konumundalardı. Bugün de böyle.

Son gelişmeler, MHP’nin bir NATO prodüksiyonu olarak operasyonel işlev görmesini, CHP’nin de konu mankeni olarak kullanıldığını göstermektedir. Amiyane tabirle, raconu ABD’nin talepleri doğrultusunda Erdoğan kesmiş, diğer iki parti kendilerine biçilen rolleri yerine getirmişlerdir.

Kurucu misyonunu 1946’da tamamlamış bir parti olarak CHP’den artık sadece sembolik anlamı dolayısıyla gelişmelere ayak uydurması, bir çok farklı konuda da tanık olduğumuz gibi, olay mahalline “tuzluk yetiştirme” si istenmektedir. Özel, Cumhur İttifakı’nın halkla ilişkiler işini üstlenmiştir. Demirtaş ziyaretini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Kesinlikle kendi inisiyatifiyle hareket etmemiştir. Kürdistan’a yapacağı ziyareti de bu şekilde değerlendirmek doğru olacaktır.

Kürt sorunun bu şekilde emperyalizmin isterleri doğrultusunda çözümü öncelikle ülkemizdeki ve bölgemizdeki ilerici, devrimci hareketlerin boğulması gibi bir sonucu öngörmektedir. Gerçekleştiğinde, gericiliğin tahkimine yol açacaktır.

Ülkede kanlı Kürt savaşını izleyen yıllardan itibaren bir “terör” sorunu yoktur. Çünkü Kürt savaşçıların kahir ekseriyeti ABD tarafından Suriye’ye taşınmıştır. ABD ve İsrail adına orada görev yapmaktadırlar. Zaten “terör” de ABD’nin orkestra şefliğinde duruma ve ihtiyaçlara göre yönlendirilmekteydi.

Bugünkü Kürt önderliği devrimci sosyalizmle, anti-emperyalist demokratik yurtsever bir ulusçulukla alakası olmayan, liberal, işbirlikçi, gerici milliyetçi bir koalisyondur. Zaten Kürt ulusal hareketinin tarihi boyunca anti-emperyalist olarak görülebileceği dönemler, sadece anti-emperyalist sosyalist devrimci Türk siyasetleriyle bağlaştığı dönemlerdir. Bunu saptayalım. Kürt ulusal hareketinin anti-emperyalist, demokratik damarı hayli zayıftır.

Marksist-leninistler her ulusal hareketi desteklemezler. Sadece anti-emperyalist, devrimci demokratik ve/veya sosyalist perspektifi olan ulusal hareketleri desteklerler. Emperyalizm çağında ulusal kurtuluş devrimleri ya anti-emperyalist bir siyasal hattı izleyerek dünya devrimci bloğuna dahil olurlar. Veyahut emperyalizmle işbirliği yaparak karşı-devrimci dünya cephesinde yer alırlar. Ya o ya bu! Arada başka bir yol yoktur. Bunu vurgulamak isterim.

Bu arada, yeri gelmişken, Lenin’in ulusal sorun konusundaki siyasal tavrı taktik olarak kesinlikle yanlış değildi. Ancak stratejik bakımdan sorunluydu. Bugün, son tahlilde, bir federasyon görünümü kazanmış Sovyet uluslar sorununun, mesela, Ukrayna sorununun da, bu bakımdan, geriye doğru yeniden eleştirel olarak değerlendirilmesinde yarar var. Lenin taktik olarak; ama R. Luksemburg da stratejik olarak doğruydular(2).

Son olarak, bugünkü dünya ve Türkiye düzensizliğinde bu “Kürt sorunu” nun, hele iktidarı ve muhalefetiyle, bu mevcut siyasal oyuncularla devrimci, demokratik şekilde çözülmesini beklemek safdilliktir. Dejavu olmak aptallara göredir.

NOTLAR:

1) Bununla birlikte, Kürt sorunu bugün itibarıyla Öcalan’ı, Kandil’i, DEM’i aşan bir uluslararası sorun haline gelmiştir. Öte yandan, bu üçünün arasında da siyasal olarak tam bir uyuşma söz konusu değildir.

Şunu da söylemeliyim: Öcalan’ın yıllarca ikamet ettiği Suriye’den çıkartılması ve Türk devletine teslim edilmesi, Türkiye’nin çıkarları veya Türkiye halkının iyiliği gözetildiği için değil, ABD’nin emperyalist BOP hazırlıkları ve buradan kaynaklanan ihtiyaçları öngörülerek, ABD tarafından gerçekleştirilmiştir. NATO’nun emir-komuta zincirine tabi olan TSK da bu emperyalist planın aracı olmuştur.

Biraz daha ileride bu aynı TSK “kozmik oda” sının anahtarını da söz konusu zincire dahil olmanın gereği olarak vaktiyle “düşman” ilan ettiklerine teslim edecektir.

2) Nitekim, daha yirmili yılların başında, Lenin’in sağlığında, siyasal olarak her zaman Menşevik geleneğin güçlü olduğu Gürcistan’da i”ulusal sorun” etrafında ilk önemli çatışma patlak vermiş, Stalin’in, Lenin’e rağmen müdahalesiyle Gürcistan’da işler rayına oturtulmuştu.