“Amok Koşucusu” olarak İsrail

ABD’nin “proxy” si olarak İsrail, onun ekonomik, askeri ve diplomatik desteği olmadan bütün bu yaptığı işleri yapamazdı. Yapamaz.

Bu tür “proxy” leri kullanmak, her zaman belli riskler içerir. Onlar üzerinde mutlak bir denetim kurmak zor olur. Zaman zaman arkalarındaki desteği istismar edebilirler.

Şimdi İsrail kendisini kaptırdı gidiyor.

ABD’deki seçim havasını da kullanmak istiyor. Her iki başkan adayı da İsrail’e koşulsuz destek verdiklerini, gelecekte de vereceklerini duyurdular. Bunu yaparken, İsrail’in bu eylemleri dolayısıyla seçim sonrası kendilerini içinde bulacakları koşulları dikkate alma ihtiyacı duymuyorlar. Sonuçları itibariyle hem ABD hem dünya için kritik bir seçim olacak.

Öte yandan, bugün Amerika devleti, söz konusu seçim ortamında, İsrail’in bir dediğini iki etmiyor. Silahsa silah, paraysa para, diplomasiyse diplomasi ( ABD savunma bakanının Nasrallah’ı hedef alan saldırıdan haberdar edilmedikleri için İsrail savunma bakanına sitemde bulunduğunu Amerikan medyasından öğrendik. Ancak, yine de bakan ülkesinin İsrail’e tam desteğinin sürdüğünü söyledi).

Avrupa Birliği ve İngiltere’ye gelince, artık oralarda Filistin bayrağı açmak, İsrail aleyhinde konuşmak, yayın yapmak bile suç olarak kabul ediliyor. Polis, stantlardan İsrail aleyhtarı, Filistin yanlısı kitap ve broşürleri topluyor. Şaşırmıyoruz. Naziler, Yahudileri yok ederken de tavırları farklı değildi.

Sünni Arap ve diğer müslüman devletleriyse, önce S.Arabistan’a bakarlar, o mutluysa, kendilerinin de mutlu olması gerektiğini bilirler. En iyi durumda, kafalarını kuma gömmeyi tercih ederler. Daha önce “siyasal İslam” başlıklı yazıda belirttim. Siyasal islamın her iki asli kanadı, Vahhabizm ve İhvanizm, İsrail ile doğru orantılı olarak bir varoluşsal bir ilişki içindedir.

Kısacası, İsrail’in gemi azıya alması için ortam hazırdı zaten.

Peki, ne elde edilecek? Filistin direnişi, Yemen’deki direniş, Suriye’nin zaferi, İran’ın etkisi yok edilebilecek mi? Fanatik İsrail rejiminin böyle bir beklentisi olabilir. Ancak, ABD ve AB emperyalistleri bu sözünü ettiğim sonuçların elde edilebileceğine gerçekten inanıyor olabilir mi?

Emperyalistlerin gayesi, İsrail’in fanatizmini istismar ederek bölgeyi bir kaos ve dehşet iklimi içine sokmak ve tabii böylece İran’ı tahrik etmek, bir rejim değişikliğinin zeminini oluşturacak gelişmelere yol verecek surette izole etmektir. Bu sayede de, başta Suriye olmak üzere bölgedeki malum diğer direniş odaklarını etkisizleştirebileceklerine inanıyorlar.

Bence, bu senaryonun gerçekleşmesi hayli zor. Ne olursa olsun, kim ne derse desin, daha doğru kim aksini söylerse söylesin, kim “ama”, “işin şu tarafı da var” larla geviş getirirse getirsin, bütün mezhepçi, liberal-emperyalist, milliyetçi- emperyalist gayretlere rağmen ülkemizdeki, bölgemizdeki hatta dünyadaki halklar için İsrail zalim bir devlettir. Emperyalizmin bölgemize saldığı itidir. Bu bölgedeki siyasal gericiliğin esas nedeni İsrail’dir. İsrail’in bu kudurgan hali, İran’da halkın rejimin etrafında birleşmesine yol açacaktır.

Hele İsrail, iyice kendisini kaybedip, bir kara harekatına girişirse, o malum İslamcı müttefikleri dahi açıktan desteklerini sürdüremeyeceklerdir.

Öyle havadan füze, bomba atmakla bu savaş kazanılmaz. Savaş sahada yüz yüze dövüşerek kazanılabilir. Aksi olsaydı, Amerika Vietnam’da zaferini ilan ederdi.

İsrail, Gazze’yi yenemedi. Hizbullah’ı, Yemen’i, Suriye’yi, İran’ı mı yenecek? Teknolojik kapasite, hava üstünlüğü vs önemlidir ama eğer düşman gördüklerinizi silmek, bitirmek istiyorsanız, sadece onlarla olmaz. Sahaya inmeniz gerekir.

İsrail bu savaşını ABD’nin sürekli askeri ve ekonomik desteği olmadan yapamaz. İsrail olanaklarının, gücünün sınırlarını hesaplayamıyor. Bu durumda da savaşı kazanacak bir strateji oluşturması olanaklı değildir. Oysa, İran mesela, kendi savaşını kendi yapabilecek kapasiteye sahip. Sınırlarını da iyi biliyor.

İsrail karanlık bir tünele giriyor. Bu savaşı kazanamayacak. Günün sonunda, en çok, kendisini başa dönmüş, hatta siyaseten kariyerine başladığı noktaya geri dönmüş olarak bulacaktır. İran’ı yalıtmak isterken, kendisini yalıtmakta olduğunun farkında değildir.

İran şimdi nükleer silaha sahip olmak için daha yoğun bir biçimde çaba gösterecek, bu silaha sahip olunca, S.Arabistan, Mısır, Türkiye, Irak, Suriye, bütün bölge ülkeleri de aynı silaha sahip olmak isteyecekler, ABD’nin ve İsrail’in en korktukları şey başlarına gelecektir. Bunu görememek için herhalde İsrail ve ABD olmak gerekiyor.

Suriye’de anti-emperyalist direniş cephesinin elde ettiği zaferin böyle sonuçları olabileceğini biraz tarih, siyaset bilen herkes tahmin etmişti zaten. Suriye’de, ABD hegemonyasının teklediği ilan edildi. Oradaki direniş, Filistin, Lübnan, Yemen direnişlerini ateşleyecekti elbette. Mesele budur.

İsrail, G.Lübnan’a girerse, oradan çıkması zor olur.

Emperyalizme tutunan egemen Kürt siyaseti de bir kez daha, amiyane tabirle, yanlış ata oynadığını görecektir.

Tabii bir de, emperyalistlerin ideolojik meşrulaştırma aracı olarak son yirmi küsür yılda sık sık başvurdukları, “terörle mücadele ediyoruz” gerekçesi çökmüştür. Çünkü emperyalizmin bu son hamlesi, “terörist” ilan edilenlerin değil, terörist ilan edenlerin gerçek teröristler olduğunu dünyaya ilan etmiştir.