Ana muhalefet olarak CHP’de, Tüzük Kurultayı öncesinde, partinin içindeki üç ana hizip, Özel’ciler, İmamoğlu grubu ve Kılıçdaroğlu ekibi karşılıklı temaslarda bulundular.
Sonrasında Özel grup konuşmasında, Erdoğan’ın görev süresinin “tam ortası” na tekabül eden 2025 yılı Kasım ayında bir erken seçim yapılmasını talep ettiklerini söyledi. Aynı konuşmada Özel, Erdoğan’ın tekrar aday olmasına da, daha önce de yaptıkları gibi, itiraz etmeyeceklerini ifade etti.
Yani kendilerinin de, Erdoğan’ın anayasayı ihlal etmek, anayasayı kaale almamak şeklindeki tavırlarını sahiplendiklerini dolaylı olarak ilan etmiş oldu. Şaşırmadık. Tersi söylenmiş olsaydı, şaşırırdık.
Özel’in bu açıklamalarına diğer hiziplerden bir tepki gelmedi. Gelmemesi gerekiyor zaten. Çünkü parti son yirmi küsür yıldan beri benzer bir siyasal davranışı tutarlılıkla yerine getiriyor.
Tekrar olsun, bu gerici, karşı-devrimci rejim CHP olmadan inşa edilemezdi. CHP bu AKP rejiminin payandasıdır. Bu rejimin kurulmasında, sürdürülmesinde her zaman paratoner işlevi gördü. Görmeye devam ediyor.
Bu malum işlevin yanı sıra, özellikle Özel’in liderliği sırasında, AKP ve Erdoğan’ın “halkla ilişkiler” işlerini de üstlendiler. Erdoğan ve emrindekiler hemen her siyasal davranışlarında olduğu gibi, kamu vicdanını inciten bariz şeyler yaptıklarında, CHP ve Özel devreye giriyor, yapılan yanlışı telafi etmeye çalışıyor. Son Dilruba Kayserilioğlu vak’asında olduğu gibi, kısmen de olsa, bazen başarılı oluyor. Tabii,aynı zamanda, Tayyip bey adına bu hanımın kulaklarını çekmiş olduğunu da medyadan öğrendik. Hakiki bir halka ilişkiler çalışması da böyle yapılabilirdi zaten.
Yine mesela, sorun emekli maaşları olduğunda, Erdoğan’dan bizzat ricacı oluyor falan. Gerçi, kafiyeli geçim/seçim şantajı Erdoğan üzerinde etkili olamasa da, ahaliyi (kısa bir süre için) heyecanlandırdığını anketçilerden öğrendik.
Bu arada Özel, daha önce ilan edilmiş (her ne kadar Esad kendisine sorulduğunda, Özel ismini ilk defa duymuş gibi bir tepki vermiş olsa da) Esad, Demirtaş, Kavala vb figürlerle temasları için de herhalde Tayyip bey için en uygun konjonktürü bekliyor.
Şimdi, Tüzük Kurultayı öncesinde erken seçimin gelecek yıl yapılması, gerekiyorsa, Erdoğan’a “anayasal kolaylıklar” sağlanması konusunda hizipler arasında bir uzlaşma sağlanmış olmalı ki, Özel’in açıklamalarına bir itiraz gelmedi.
Tam Özel’in açıklamalarının ardından, bugün, (artık sayılarını hatırda tutmanın güç olduğu) “yenilenmiş” OVP açıklandı. En azından bir yıldan fazla bir süre için seçim olmayacağı, hükümetin açıkladığı bu son ekonomik programda da ifade edildi.
Böyle işte, son yirmi küsür yıldır olduğu gibi, iktidar ve muhalefeti birlikte yuvarlanıp gidiyorlar.
O ara, bir de “yemin krizi” zuhur etti. “Atatürkçü” ya da “laik” hassasiyetleri olan ahalinin yüreğine su serpildi. Vahdettin Köşkü’nü Cumhuriyet’in yüzüncü yılı münasebetiyle selamlayan “Mustafa Kemal’in askerleri”, güneyimizde sınır ötemizde ÖSO ile iç içe geçmiş “Mustafa Kemal’in askerleri”, kadınlarla abdestleri bozulur diye tokalaşmayan, tarikat tekkesinde üniformasıyla ibadet eden, Atatürk rozeti takan askerleri tartaklayan, Hüdaparcılarla “askerlik hatırası” fotoğrafı çektiren, Diyanet İşleri Başkanı kadar devlet protokünde önemi olmayan “Mustafa Kemal’in askerleri” ne şimdi de “genç teğmenler” dahil oldu. Kutlu olsun!
Böylece “Cumhuriyet elden gitti” diye karalar bağlayan “sol” tandanslı orta sınıfımız, bir anda bu haleti ruhiyesinden sıyrılarak, “yaşasın, hâlâ Mustafa Kemal’in askerleri varmış” düşüncesiyle coşku ve huşu içinde toparlandı. Bu kadar olumsuz olay ve gelişmeye rağmen morallendi. “Muhalif medya” camiası, emekli mülki ve askeri erkan hep birlikte sevindirik oldular. Karşı taraf teğmenlere, Cbaşkanlığı İletişim Koordinasyon Kurulu tarafından ezberletilmiş bir metne bağlı kalarak, “darbeci kemalistler” diye yüklendikçe, beri taraftakilerin coşkusu zirve yaptı. Üstüne, Özgür Özel’in, PR konusundaki yeteneğinin bir göstergesi olarak kabul edilmesi gereken, konuyla ilgili veciz ifadesi de gündeme bomba gibi düşünce, söz konusu muhalif camiada, izleyenlere “aşk olsun” dedirtecek derecede, duygusal anlar yaşanmasına neden oldu.
Doğrusu istenirse, geçmişten bugüne rejim söz konusu olduğunda, pek değişen bir şey yok. Son 60 küsür yıldan beri bu “Mustafa Kemal’in askerleri” NATO direktif ve/veya onayıyla rejimin teminatı olduklarını ihtiyaç duyulduğunda kanıtladılar. Bugün de durum, safdil olmayanlar için en azından, farklı değil.
Bakınız, bir cumhuriyet yok, anayasal bir düzen yok, kurumlar ve kurallar yok, dolayısıyla bir “TSK” falan da yok. Bilindik CHP de yok tabii. Bunlar hep birbirine bağlıydı çünkü. Epeydir yağma düzenindeyiz (Bir zamanlar, devrimle yatıp kalkan bu ülke devrimcileri ülkedeki düzeni tanımlamak için “zam, zulüm,işkence işte faşizm” gibi vurucu sloganlar üretebiliyorlardı). İktidar bu düzeni çekip çevirirken, muhalefeti onun PR çalışmasını yürütüyor.
Bu arada, yukarıda saydığım bu kadar yokluğun olduğu yerde, “yemin” e kafayı takmak, yemine inanmak da safdillik olacaktır tabii (1). Erdoğan da, değişik partilere mensup vekiller de sürekli aynı metni okuyarak yemin etmiyorlar mı? Erdoğan’ın generalleri de “teğmen” olarak yemin etmemişler miydi? Onların da, vaktiyle, “Mustafa Kemal’in askerleri” olduklarını inkâr etmek haksızlık olur.
Sosyalist solcuların rejimin bu ” kuşa bak” aldatmacasından neden beklediğimden fazla etkilenmiş olduğunu anlayamadım doğrusu. Bu rejim tiyatrosuna seyirci olmamak lazım.
NOTLAR:
(1) Bu yemin eden 900 küsür teğmen, daha “laik” sıfatının telaffuzunu beceremiyorlar, kulağa (“la-y-ik” ) gibi geliyor. Muhtemelen çoğu üzerine yemin ettikleri kavramların anlamlarını da öyle kulaktan dolma biliyorlar. Zaten onlar kavramların içlerinin boşaltıldıkları, anlamlarını yitirdikleri bir zamanın mezunları.