Yeni bir dünya düzeni için küresel ölçekte kapışmanın ivme kazandığı zamanlardayız. Bu süreçte giderek daha sık olarak “rejim düşürmeler”e, hükümet darbelerine, “renkli devrim”lere, hedef seçilmiş, özellikle de, Asya ve Afrika coğrafyalarında siyasal istikrarsızlıklara, lokal savaşlara tanık oluyoruz, olacağız.
“Pax Americana” ya karşı yeni dünya düzeni talebiyle harekete geçmiş ülkelerle, mevcut emperyalist devletler arasında karşılıklı hamlelerin yapıldığını, bu durumun bağrında büyük, genel bir savaş olasılığını canlı tuttuğunu görüyoruz. Sık yineliyoruz.
Emperyalistler, Çin’in “ipek yolu” projesine taş koymak için Asya’nın doğusunda ve batısında, öncelikle en stratejik noktalarda müdahalelerde bulunuyorlar.
Bu müdahalelerin en sonuncusu Bangladeş’de gerçekleşti. Neden Bangladeş?
Bangladeş, Bengal Körfezi gibi stratejik bir coğrafyada yer alıyor. Doğusunda yakın bir zamanda Batı yanlısı yönetime karşı gerçekleştirilen bir askeri darbeyle Çin’e yakınlaşan bir yönetimin iktidara geldiği Myanmar var. Kuzeyinde ve doğusunda Hindistan yer alıyor. Bengal Körfezi’nde, ülkenin güneyinde, Myanmar kıta sahanlığına sınır teşkil eden Bangladeş’e ait stratejik St.Martin adası var.
ABD epeyce bir zamandır bu St Martin adasında bir askeri üs kurmak istiyor. Bu talebini Myanmar’daki askeri darbe sonrasında daha ısrarlı bir şekilde dile getirmeye başlamıştı.
Şimdi, bu St. Martin adasının hemen güneyinde Singapur ve Malezya arasında yer alan Malaka Boğazı var. Yani eğer Malaka Boğazı’nı dıştan bir müdahaleyle gemi trafiğine kapatmak isterseniz, konumlanabileceğiniz en ideal stratejik nokta St.Martin adasıdır.
Malaka Boğazı’nın önemi ne? Malaka Boğazı, İran (ya da Basra) Körfezi’ndeki Hürmüz Boğazı’ndan sonra dünyanın en çok ham petrol tankerinin geçtiği bir boğaz hattı. Bu hattan taşınan ham petrol miktarı günlük 15.2 milyon varil. Üstelik taşınan bu ham petrolün yaklaşık yüzde doksanı Çin’e gidiyor. Veyahut Çin’in ithal ettiği ham petrolün yüzde doksanı bu yol üzerinden Çin’e ulaşıyor diyelim.
Bu yolu kapatmak, tıpkı Hürmüz Boğazı’nı kapatmak gibi (Çin tükettiği petrolün yüzde 90’ını Hürmüz Boğazı’na kıyısı olan ülkelerden satın alıyor), Çin’i enerjisiz bırakmak demektir.
Bugünkü rekabet koşullarında, Batı Asya (Yakın ve Orta Doğu) ve Güney-Doğu Asya’nın neden emperyalistler için olmazsa olmaz bir öneme sahip olduğu bu tablodan açıkça anlaşılabiliyor.
Demek ki, St.Martin adası hem Malaka Boğazı’nı hem de Myanmar’ı kontrol etmek bakımından son derecede önemlidir.
Emperyalistler bakımından böyle bir kontrolün sağlanması, Çin için ağır bir darbe olacaktır. Bu arada, onun İpek Yolu planına da ket vuracaktır.
Bangladeş’te bilindiği gibi yaklaşık 15 yıldır iktidarda olan Sheikh Hasina (1) yönetimi vardı. Bu yönetim siyasal olarak Hindistan’a çok yakındı. Hasina da, siyasal davranışları itibarıyla, Modi’ye benzeyen (iktidarda kaldığı süre uzadıkça) otoriterleşmiş bir figürdü.
Hasina, bu arada, Çin’le ekonomik ilişkilerini hayli geliştirmiş, artık Çin’i kendi ülkesinin stratejik bir ortağı gibi gördüğünü dillendirir olmuştu. İki ülke arasında askeri ilişkilerin de geliştirilmesi düşünülüyordu. Bangladeş hükümeti geçtiğimiz Haziran ayında BRİCS üyesi olmak için resmen başvurmuştu. “Renkli devrim” tam bu gelişmeler sonrasında gerçekleştirildi.
Aslında, bu işin epey önceden emperyalistler tarafından planlandığını, şimdiki başbakan Muhammed Yunus dolayısıyla tahmin etmek güç olmuyor. Yunus, adı Grameen Bank ile anılan bir banker. Bu banka güya yoksul insanlara, iş yapabilmeleri için oluşturulmuş bir sistemle ucuz kredi veriyor.
Herşeyden önce hem bu banka hem de Yunus ABD mali sermayesiyle çok yakın ilişkiler içinde. Zaten kendisine hem Nobel hem de Obama-Hilary yönetimi tarafından ödüller, madalyalar verilmiş.
Özellikle, her fırsatta dile getirmiş olduğum gibi, ABD siyasal tarihinin en karanlık figürlerinden birisi olan Hillary Clinton’la gayet yakın bir kişisel ilişkisi var (Bu arada şimdiki demokrat aday Kamala’nın da Clinton çevresinin ta başından beri adayı olduğunu hatırlatayım. Çünkü Biden, Obama türünden bir siyasetçiydi. Yani yeterince şahin değildi. Üstelik Hillary çevresi tarafından kontrol edilemiyordu. Bu açıdan da Kamala onlar için en ideal adaydı. Zaten Biden, zamanında, onun başkan yardımcısı yapılmasına direnmişti. Belki kötü sağlık koşullarına rağmen başkan adayı olmakta ısrar etmesinin nedeni de, Kamala Harris’in aday olmasını önlemekti. Öyle tahmin ediyorum ).
İnternette baktım, söz konusu “harika” kredi modelinde Grameen Bank’ın faiz hadleri % 15-18 arasında. Bu faiz oranı mı düşük? Üstelik de bu oranların yoksul halk kesimlerine hitap ettiği iddia ediliyor.
Bu arada, Yunus bu bankacılık sistemiyle muazzam bir servet edinmiş.
Çin ve Hindistan bu “renkli devrim”i protesto ettiler. Demokratik yollarla seçilmiş bir başbakanın bu şekilde devrilmesinin, “Batı’nın demokratik idealleri” yle bağdaşmadığını ilan ettiler.
Türkiye’de de bugünkü AKP rejiminin tüm macerasını emperyalist jeo-ekonomi-politik çerçeve içinde daha sağlıklı değerlendirebiliriz.
Emperyalizm devrinde, öyle “alt emperyalist” falan olunmaz. Sermaye, birikim iştahıysa meram, o küçük bir bakkal sermayesi için de geçerlidir.
Daha önce de bir çok kez belirtmiştim. Emperyalist vesayet altındaki Türkiye’nin durumu emperyalistlerin ona biçtikleri rol ya da roller bağlamında değerlendirilmelidir. Türk devleti emperyalist siteminin ast bir bileşeni olarak bu vesayet ilişkisinin dışına çıkamaz. Bırakınız Türkiye’yi AB ülkeleri, Almanya, Fransa, Japonya dahi bugünkü görüntüde vassal ilişkisi dışına çıkamıyorlar, ya da çıkmayı göze alamıyorlar.
Yine daha önce de değinmiştim. Jeo-ekonomi-politik koşullar, geçici koridor işlevi görecek devletlere ihtiyaç duyabilirler. Bu açıdan, küresel çapta birleşik saldırı stratejisi uygulamakta olan emperyalistler bakımından Türkiye güneyinde, kuzeyinde önemli işlevler görüyor.
Tıpkı bir işletmede yetki verilmiş bir elemanın patronun çıkarlarını gözetirken, ufak tefekle de kendi cebini doldurması gibi, Türkiye devleti ve onun yönetici sınıfı da bu türden devede kulak tırtıklamalar yapıyor. Yapacaktır. Bu emperyalist efendilerini rahatsız etmez. Yeter ki, kendisinden istenileni yapsın.
Türk devletinin, Suriye’de, Kürt siyasal varlığının emperyalistler nezdinde ön alması olasılığından dolayı duyduğu hoşnutsuzluk, ve emperyalistlerin bunu Türkiye’ye karşı bir şantaj aracı olarak kullanabileceklerinin farkında olmaları emperyalist jeo-ekonomi-politik oyunun fıtratına dahildir.
NOTLAR:
(1) Sheikh Hasina (1947), Bangladeş’in kurucu babası sayılan ve 1975’de ABD’nin desteklediği bir askeri darbe sonucunda öldürülen Sheikh Mucibirahman’ın (1920-1975) kızı.