Deniyor ki, İsrail savaşı bütün bölgeye yaymak istiyor. Oysa, bir savaşı çok geniş bir coğrafyaya yaymak, askeri bakımdan akıllıca olamaz. Enerjinizi tüketir, odağınızı zamanla gözden yitirirsiniz. Bir rutinleşme hali oluşur. ABD, böyle bir stratejiyi oğul Bush devrinde denedi, olmadı.
İsrail, kendisi için öncelikli tehdit olarak gördüğü Hizbullah, Husiler ve onlara destek veren İran ve Suriye gibi, Batı’nın da düşman olarak gördüğü devletleri, siyasal yapıları tahrik ederek kendisine saldırmaya teşvik ediyor. Böylece NATO’nun aktif desteğini alarak bu yapıları etkisizleştireceğini hesaplıyor.
Aslında, İsrail’in bu planı her zaman uygulamadadır. Emperyalistler de değişen derecelerde gereğini yapmaktadırlar. İsrail’in bugün bunu daha ileri bir aşamaya itmek istemesi anlaşılırdır. Ancak, beklediğinin olması (Hem emperyalistlerin hem de İran ve Suriye gibi ülkelerin alttan alma eğilimleri nedeniyle) zor görünüyor.
Reisi ve Haniyeh suikastlerinin zamanlamalarına dikkat edilmelidir. Reisi, İran’daki iç çekişmeleri, siyasal belirsizliği, Çin ve Rusya’nın başını çektikleri kampa ekonomi-politik anlamda, stratejik olarak dahil olarak aşmak, İran’ın siyasal rotasını netleştirerek, rejimin güvenliğini arttırmak istiyordu ( Önceki bir iki yazıda değinmiştim). Reisi, İran yönetici sınıfı içindeki (toplumsal tabanını sürekli genişleten) giderek palazlanan belli bir fraksiyonu ve İsrail’i hayli tedirgin eden bir yola girmek üzereydi.
Öldürüldü. Seçimler yapıldı. Batı’yla iyi ilişkileri öncelikli gören, Reisi’nin siyasal çizgisine karşıt bir siyaset izleyeceğini, örtülü bir biçimde de olsa, ilan eden (bu arada, liberal tavrıyla, başörtüsü sorununu da siyasal-ideolojik bir kaldıraç gibi kullanan) İran yönetici sınıfı içinde, emperyalizmle neo-liberal entegrasyonu savunan son yirmi yılda iyice palazlanmış İran finans-kapitalinin temsilcisi Pezeşkiyan seçimi kazandı.
Aynı sıralarda, Çin’in girişimleri ve Rusya’nın katkılarıyla Filistinli gruplar arasında bir siyasal uzlaşma sağlandı. Hamas bu uzlaşmanın en önemli taraflarından biriydi. Siyasal olarak bu, hem Filistin hem de işgalci-sömürgeci İsrail için önemli bir başlangıç anlamına geliyordu.
Hamas lideri tam bu sırada katledildi. Tıpkı Reisi cinayetindeki gibi, katil tek başına İsrail değildir. İran’daki ve İran bakımından özel, tarihsel bir anlamı olan Azerbaycan’daki emperyalizm ve siyonizm kontrolündeki (ya da onunla şu ya da bu derecede bağlantısı olan, çıkar birliği olan) güçleri de ihmal etmemek gerekir.
Hangi devlet olursa olsun, Çin, Rusya, İran, Türkiye, ABD, İsrail vs. siyasal olarak monolitik yapılara referans vermezler. Her düzeyde sınıf çelişkileri ve mücadeleleriyle kat edilirler. En merkezci olan devlet dahi kendi içinde merkez-kaç güçlerle mücadele halindedir. Bunu da hiç ihmal etmeyelim.
İsrail, sadece ABD ve AB devletleri içinde değil, bölge devletleri içinde de güçlü. Basitçe bir “lobi” etkinliğini kastetmiyorum. Ekonomi-politik bağlantılardan söz ediyorum.
Bugün, siyonizm söz konusu olduğunda Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürt siyasal yapılarıyla, Azerbaycan’a özellikle dikkat etmek lazım.
Savaşı çok geniş bir alana yayarak kazanmayı planlamak, ekonomik açıdan, askeri açıdan pek akıllıca değil. Doğru.
Bu noktada, bir doğru daha var: Çok daha düşük maliyeti olan, Truva atları oluşturarak, onlarla içerden ilerlemeye çalışmak.