CHP’nin oyalama siyaseti

CHP’nin uzaydan görüleceğini ilan ettiği “ışık aç-kapa” eylemi, parti samimi olmadığı için yürümüyor. Bu akşam eylem vaktinde, tesadüfen Karşı’da, Kadıköy’de CHP’nin en güçlü olduğu mahallelerden birinin ana caddesinde yürüyorduk. Görüş alanımızda, saydım, 16 apartman vardı. Çoğunun ışığı açık değildi. Işığı açık olanların da sadece bir dairesinde eylem yapılıyordu.

CHP, “Yenikapı ruhu”na sadık bir parti olarak oyalama işlevi dahilinde, gaz alma eylemleri yapıyor. CHP halkla alay ediyor, onu aldatıyor. Bu eylemde acemilik yok, görev bilinci içinde hareket etme, kasıtlı bir davranış var. Önceki genel başkanının da izlediği “top çevirme” ya da oyalama siyasetini hakkını vererek uygulamayı sürdürüyor.

Bu arada, diyelim, bu eylemle Erdoğan ikna oldu. Asgari ücretliye, emekliye CHP’nin telaffuz ettiği kadar  zam verildi. Bunun CHP için değil, AKP için siyasal getirisi olacaktır. Halkın kısa süreli de olsa nispi refahının CHP’ye yararı değil, zararı olur. 

Bir çok kez söylediğim gibi, finans-kapital düzen siyasetini sadece iktidar aracılığıyla değil, hatta bazı hallerde daha çok, muhalefet üzerinden de uygular. Siyasal alanı muhalefet olmadan dizayn edemez.

Bunun en somut örneklerinden birisi, Fransa’daki Le Pen muhalefetidir. Fransız sermayesi on yıllardır, muhalif Le Penciler aracılığıyla Fransız siyasetini arzu ettiği şekilde düzenlemektedir. Son seçimlerde de aynı oyun tekrar sergilendi.

Bu kez, Le Pen sayesinde tabii, hemen hemen irili ufaklı bütün “sol” u yumurta gibi bir sepette topladılar. Sonuçta üç seçenekli hükümet kurgusunu olanaklı kılan bir tablo ortaya çıktı. Ya bu sol ve Macroncular birlikte bir hükümet kuracaklar; ya da sol veya Macroncular kendi başlarına bir azınlık hükümeti kuracaklar. Üçüncü bir yol daha var, ancak, bence o hayli zayıf bir olasılık: Macroncular ve Le Penciler koalisyon hükümeti.

İlk iki durumda, solcular, tahmin edileceği gibi, (bu kez Fransız siyasal meşrebine uygun) bir “syriza” olarak iş görecekler. Yani iki halde de yumurtalar kırılacak. Bu ikincisi, yani sol azınlık şıkkı, pek uzun ömürlü olamayacağı için tercih edilmesi nispeten zor görülüyor. Le Pencilerin, bu aşamada, bir iktidar kombinasyonu içinde harcanmasını da hayli zayıf bir olasılık olarak gördüğümü tekrar edeyim.

İngiltere’de de, İşçi Partisi iktidarı kuvvetle muhtemel Blair’i dahi aratacak icraatlara imza atacak ve yine, sonuç olarak, uzun süre iktidardan uzak kalacak.

Türkiye’ye dönecek olursak, muhalefetin Esad ziyaretinden ta Kılıçdaroğlu devrinden beri söz edilir. O zaman gerçekleşmemiş olmasının nedeni, rejimin CHP’ye izin vermemesiydi. Şimdi rejim Esad’la görüşmek istiyor. Zemin henüz yaratılamadı. Özel’in yapacağı açıklanan ziyareti bu zeminin açılmasında katkı yapabilir diye düşünülüyor. Kim tarafından? Rejim ve resmen onun başındaki Erdoğan tarafından.

Tıpkı erken seçim konusunda olduğu gibi, bu Suriye ile temas konusunda da gerçek karar merci Saray rejimidir. Özgür Özel ödevlerini yapan “iyi çocuğu” oynamaya devam edecektir.

Esad ve Özel görüşmesiyle ilgili olarak Kürt siyasetinin itirazı da, ideolojik konumu dolayısıyla, anlaşılırdır. Milliyetçi Kürt siyaseti de, tıpkı milliyetçi Türk siyaseti gibi Nato’cudur. Siyonisttir.

Yeri gelmişken, siz hiç Kürt siyasetinin Gazze’de yaptığı katliamlarla ilgili olarak İsrail’i etkili bir biçimde protesto ettiğini duydunuz mu? “Ezilen halk” muhabbeti yapan Kürt siyaseti, Filistin’in, dünyanın dört bir yanından getirilmiş Yahudi yerleşimciler tarafından işgal edilmiş bir İsrail sömürgesi olduğunu kabul eder mi?

Kürt milliyetçiliği sahada almak istediğini Nato, ABD ve İsrail aracılığıyla almak; Türk milliyetçiliği de ona vermek istemediğini yine bu aynı dayanakları aracılığıyla gerçekleştirmek istiyor

Bu koşullarda, marksist-leninist siyasal aklın taşıyıcısı olma kapasitesine sahip, halk sınıflarından yalıtılmamış, onunla birlikte soluk alıp veren bir önderliğe ivedi ihtiyaç var.

Son bir not olsun, CHP medyasının son zamanlarda sığınmacılar sorunu etrafında has Nato’cu, gladyocu faşist (Siyasal dağarcığında Suriyeli sığınmacılar dışında bir şey olmayan) Ümit Özdağ’a yer vererek onu meşrulaştırması, “Suriyeliler” sorununu onunla birlikte, onun ırkçı, faşist görüşlerini onaylarcasına konuşması hiç doğru olmuyor.

Esad ile görüşme konusunun gündeme gelmesi üzerine başlayan ırkçı şiddet olaylarında, onun ya da onun da dahil olduğu uluslararası oluşumların dahlinin olabileceğini düşünmek meşrudur.