Fransa’da kim kazandı?

Sovyet dünyası tarih sahnesinden çekilince, ona karşı sermaye sınıfı ve emperyalizmin siyasal çıkarlarını kollamak doğrultusunda bir mücadele vermesi için 2.Dünya Savaşı sonrasında, yeniden organize edilmiş, bir anlamda, varlığını o Sovyet dünyasının varlığına borçlu olan “2.Enternasyonal solu” da fiilen siyasal misyonunu tamamlayarak sahneden çekilmişti aslında.

Artık “sağ ve sol diye bir şeyin olmadığı”, neo-liberal teolojinin gaz verdiği globalizm çağı başlamıştı. New York’da, Londra’da, Tokyo’da ne varsa, Pekin’de, Moskova’da, Bağdat’da, Lagos’ta, Buenos Aires’de, Delhi’de, İstanbul’da, Diyarbakır’da da var olacaktı. Ayrımsız, herkesin payına zenginlik düşecekti.

Savaşlar sona erecek, “bin yıllık barış dönemi” başlayacaktı. Tabii bu tür dönemlerin başlayabilmesi için önce (haçlı ruhuyla) şeytanların ortadan kaldırılması gerekecekti. Bu koşullarda, globalizm bayrağı altında toplanmak yerine hâlâ emperyalizmi işaret ederek, ona karşı mücadele çağrısı yapmak, en büyük fitne, kafirlikti.

Neo-liberal emperyalist politikanın ve onun globalizm ideolojisinin sahada yürütülebilmesi için yeni tipte siyasal öznelere gereksinim vardı. Artık merkeze yerleşmiş, toplumsal hatları, köşeleri ve tabii klişeleri de özenle belirlenmiş partiler yerine, “hem oradan hem buradan, biraz bundan biraz şundan, hem o hem bu, dün dündür bugün bugün” esnekliği gösterebilen yapılara ve figürlere yol verildi.

Kapitalizmin neden olduğu, emperyalist globalist maceranın ivme kazandırdığı yoksullaşma ve yoksunlaşma, yeni “kavimler göçü”, ta başından liberal globalizm ideolojisinin sınıf savaşları yerine kültür savaşlarını ikame etmeye çalıştığı koşullarda, omurgasız popülist siyasal yapılara geniş bir oyun alanı açtı.

Neo-liberal globalizmin sahadaki siyasal uygulayıcıları haline dönüşmüş, fiilen miadını doldurmuş, “2.Enternasyonal solu”, yer yer “sistem karşıtı” faşizan ses tonunu giderek arttırmakta olan sağ popülizmin karşısında, sınıf siyaseti bakımından birincisininkinden pek de farkı bulunmayan; emekçi sınıfların çıkarlarından çok, kof, soyut bir liberal demokratik söylemi malzemesi haline getiren; bu arada, sistem karşıtı hiçbir vurgusu olmayan bir görünüm arz ediyor.

Enerjisinin en büyük kısmını, orta katmanların “otoriter rejim” korkusuna abanmaya ayırıyor. Korku tacirliği yaparken, hiçbir somut, yapılabilir sol siyasal program önermiyor.

Özcesi, bizde 31 Mart’ta; İran’da daha bir kaç gün önce olduğu gibi, siyaseten “yalancı bir bahar” işlevi görmekten öte bir önemi olmayacak bir oyun bu kez Fransız sahnesinde sergilendi.

Fransa’daki bu çakma “halk cephesi” hangi siyasal programı uygulayacak? Neo-liberal politikaya karşı sol, kamucu bir program mı çıkaracak? Melenchon ve avenesinin akıl hocası Chantal Mouffe’un beklediği “sol popülizm”i mi gerçekleştirecek? (1) Bugün Avrupa’daki ekonomik sorunların büyümesinde çok önemli bir rolü olan Ukrayna Savaşı karşısında nasıl bir tavır alacak? Rusya, Çin ya da “çok kutuplu yeni dünya düzeni” tabir edilen jeo-ekonomi-politik hatta göre nasıl konumlanacak? NATO’dan ve dolayısıyla onun siyasal ihtiyaçlarından kaynaklanan sürekli genişleme talebinden vazgeçilecek mi?

NATO demişken, muhtemelen bu çakma solun birlikte hükümet kuracağı Macroncular, Ukrayna Savaşı’nın ön günlerinde, liderlerinin ağzından “Nato’nun beyin ömrünün tamamlandığı” nı ilan etmişlerdi. Savaş başladıktan sonra NATO adına, vasallar arasında, en şahin kesinlen Macron oldu.

Emin olun, bunların hiç birisi olmayacak. Anglo-Amerikan hegemonyası altında, ama bu kez belki Enternasyonal marşı eşliğinde, vasallık uygulamalarına devam edilecek. Artık bu “sol”, özellikle kitlelerin çok daraldığı koşullarda devreye sokulan, gaz alma makinesi işlevi görmekten başka bir işe yaramıyor.

Ah, safdil solcular!

Bir hatırlatmayla bitireceğim. Fransa’daki bu solun lideri konumundaki zat, daha önce yine bir “Le Pen paniği” esnasında, seçimin ikinci turunda, Hollande’ın sosyalist partisi lehine adaylıktan çekilmiş, onun çekildiği yerde de, talihe bakın ki, Le Pen’ci aday kazanmıştı. Pekiy, seçimi kazanan Hollande’ın partisi iktidar olunca ne yapmıştı?

Burada, “Le Pen paniği” teması etrafında, sağ popülist partilerin düzenin (muhalefetteyken dahi, hatta bu halde daha da etkili olarak) devamı bakımından yerine getirdikleri siyasal işleve dikkatinizi çekmek isterim.

Safdil socular şu soruyu kendilerine sorsunlar: Le Pen’ci ve muadili partiler neden istikrarlı şekilde mevzi kazanıyorlar? Bu soruya verilecek yanıtı bulmaya çalışırlarken, fonda Enternasyonal Marşı’nın çalmasında bir mahsur yok.

NOTLAR:

(1) Chnatal Mouffe’un sol popülizmi aslında daha önce “radikal demokrasi” adını verdikleri stratejinin kısmen yenilenmiş bir versiyonu olarak görülebilir. Radikal demokrasi, özünde, anarşizan bir siyasal programdır. Nitekim, bu yeni “halk cephesi” nin de anarşizan bir örgütlenme modelini refarans aldığı görülüyor.