Erdoğan sağıyla soluyla bu toplumun arabesksiz yapamadığını iyi biliyor. Kendisi de zaten arabeski yaşıyor. Bu bakımdan kitleler nazarında inandırıcı ve etkili olabiliyor.
Bir bakıyorsunuz şahin kesilmiş, sola çullanıyor; az sonra, bir bakıyorsunuz, göz yaşları sel olmuş, solcu bilinen figürler için ağlıyor. Az önce hakaretler yağdırdığına, şimdi göz yaşlarıyla methiye düzüyor.
Arabesk ya da melodram şarklının kendisini ifade biçimidir. Şarklı estetiğidir. Müzikte, sinemada, resimde, ve tabii siyasette popüler olması bundandır.
Erdoğan’ın, 1 Mayıs günü adım dahi attırmadığı, kefaletle dahi olsa Taksim’e yürüyeceğini ilan etmiş Özel’i ertesi günü “kabul”ü ve diyalogun devam edeceğine dair açıklamaları, tabii diğerinin de hakkını yemeyelim, onun da her şeye rağmen görüşmede ısrarcı olması, daha dolaysız bir biçimde gerçekleşmiş ikinci görüşmenin de dostane bir havada cereyanı, sağ veya sol, yandaş veya muhalif figürlerin yüreklerinin yağını eritti. Bir anda ülkeye bir yumuşama iklimi egemen oldu.
Gerçekten de, kameralar önünde verilen “hem mücadele hem müzakere” görüntüleri ekran önündekiler nezdinde de duygusal anların yaşanmasına neden oldu.
Kimi muhalif çevrelerden, “böyle bir yumuşamaya çok ihtiyacımız vardı” açıklamaları geldi.
Özel, “haksız yere” (!) hapis yatırılan Erdoğan’a muhalefet etmiş kişilerin serbest bırakılması için Erdoğan’dan ricacı olduğunu söyledi. Görüşmede, “eğer sizin iktidarı bırakıp gitmenizi istemişlerse, o zaman onları serbest bırakmayın, hapis yatmaya devam etsinler” dediğini de ilave etti.
Şahsen en başından beri ve halen Erdoğan’ın iktidarı bırakmasını talep ediyorum. Üstelik feragat şeklinin de umrumda olmadığını her fırsatta belirtiyorum. Neyse.
Şimdi Özel’in açıklamalarından anlıyoruz ki, Türkiye devletinde bir kuvvetler ayrılığı ilkesi işlemiyor. Erdoğan tutuklatıyor, yargılıyor, hüküm veriyor. Yetmedi, yasa yaptırıyor; yasallaştırıyor. Ki, artık ona da ihtiyaç duymuyor. İstediği anayasa, babayasa olmadan memleketi yönetmek. Bu tipik bir popülist karizma talebidir. Fillen gerçekleşmiştir.
Görüşmede Özel, bazı hüküm giydirilmiş kişilerin serbest bırakılmasını, o hükmü veren kişiden rica ediyor. Bu arada, melodram formatına uyması için olsa gerek, içeridekilerin dışarıdaki çocuklarının halini gösteren fotoğraflarla görüşmeye gitmiş olduğunu da medyamız marifetiyle öğreniyoruz.
Yumuşama bunu temin edebilir mi? Edebilir. Tabii, Erdoğan’ın karşılığında ne alacağına bağlı. Ancak, muhalefetin sonuçta tekrar hava alacağına kuşku yok.
Erdoğan için fark eden bir şey olmaz nasıl olsa. Bugün dışarı bırakır, yarın içeri alır. Bugün melodram kahramanı, yarın şahin “reis”.
Anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın biraz soluklanmaya, muhalefetinin de (genellikle olduğu gibi) hava almaya ihtiyacı var. Yumuşamanın bunu sağlayacağı düşünülüyor.
Erdoğan,’ın Özel’le görüşmesi, bir nev’i “balkon konuşması” tadında olmuştur. Damakta kalmayacağı anlamında, Erdoğan, bu tür görüşmeleri sürdüreceğini ifade etmiştir.
Kimbilir, yarın belki “tekrar masa kuralım”, “umudumuz sende” çağrılarını her şeye rağmen, bulundukları her yerden yapabilen ve müzakere sırasına girmiş Kürt siyasetiyle de yumuşayabilir.
Bu arada, CHP’nin de hakkını yemeyelim, artık güreşe doymayan pehlivan kıvamına gelmiş sabık genel başkanının “mücadele” çağrısını, ortasını bulup, zenginleştirerek, “hem mücadele hem müzakere” şiarı doğrultusunda tutarlı olarak gayret sarf etmektedir. Hem de ara vermeden. 1 Mayıs’ta amansız mücadele, 2 Mayıs’ta müzakere!
Birlik ve beraberliğe, dolayısıyla yumuşamaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, Erdoğan-Özel görüşmesi, doğrusu, yandaş ya da “muhalif”, medyamızın da melodram zevkini tatmin etmiştir. Muhalif bilinen medyamızın, akil muhaliflerimizin zaten her zaman macun kıvamında olan yumuşaklığı pelte kıvamına evrilmiştir.
Şimdi artık Erdoğan’dan jest beklenmektedir. Yapar mı, yapar. Yapmadığı iş değil. Hatta hıçkırıklara boğularak, “bu insanlar neden hapiste, kim onları hapse attı” diyerek o malum tiradlarından bir başka örnek vermek için tekrar sahne alabilir.
Peki, Erdoğan’ın gayri meşru bir “reis” olduğu herkesin malumu değil mi? Her şey hepimizin gözleri önünde cereyan etmedi mi? Etmiyor mu?
Kendisi bile hâlâ bulunduğu yerde bulunuyor olmasına şaşırıyordur. Bunun Kılıçdaroğlu’lar, Akşener’ler, Özeller sayesinde olabildiğini de biliyor elbette.
Neyse. Eğer CHP gerçekten mücadele istiyorsa, öncelikle acil seçim çağrısı yapmalıdır. Zaman Erdoğan’ın lehine çalışıyor. İhtiyacımız olan, müzakere değil, mücadeledir; ama Kılıçdaroğlu tarzı mücadele (!) değil. Yumuşamak değil, sertleşmek lazım. Acil seçim talebi sertleşmenin ilk adımı olabilir.
Eğer iktidar hedefleniyorsa, o ancak sertleşmekle olanaklı olabilir. Sadece CHP için değil, düzen karşıtı olmak iddiasındaki muhalefet için de…
Yumuşamaya ihtiyaç duyduklarını söyleyen muhalifler, yarın şu “yetmez ama evet”çi yeni-muhafazakârların durumuna düşebilirler. Dikkatli olsunlar.