Seçim sonuçlarına bakıldığında 2023 seçimlerindeki denge görüntüsünün sürdüğü anlaşılıyor. O zaman da, iktidar ve muhalefet koalisyonları bu seçimlerdeki kadar oy almışlardı. Ağır ekonomik koşullara rağmen bu dengeyi bozacak bir seçmen davranışı ortaya çıkmadı.
Fark, İYİP, DEM, Zafer Partisi olaylarının bir bölümünün CHP’ye kaymış olmasıdır.
Bu sonuçlar, muhalafetin etkisini arttıracağı koşullarda, siyasetin yeniden dizayn edilmesi, özellikle de, Cumhur İttifakı’nın çözülmesi gibi bir sonuca yol açabilir. Bunun için muhalefetin tavrının belirleyici bir öneme sahip olduğunun vurgulanması gerekir.
CHP, 1989’daki belediye seçimlerinde de benzer bir çıkış yapmış, ancak bu çıkış, aynı zamanda, barajın altında kalacağı bir sürecin başlangıcı olmuştu.
Yani muhalefetin bu sonuçlarla siyaseten ne yapacağı önemlidir.
Tayyip Erdoğan’ın bu yeniden oluşan muhalefete karşı yapacağı hamleler olacaktır elbette. En etkili müdahalesi, Yeniden Refah Partisi ve DEM’i yanına çekmek olabilir. Bunu yapabilir mi, mevcut ittifakı yenileyebilir mi? Büyük ödünler vererek yapabilir. Bu ödünler de onun bilindik otoritesinin dramatik olarak erozyona uğramasına yol açar.
Ancak mevcut halde, hiç bir şey olmamış gibi de devam edemez. Aksi halde, iç politikada, dış politikada atacağı her adım, muhalefetin kazançlarına dönüşür. Sonunu hızlandırır.
O kadar öyle ki, artık bombalar patlatılarak, “sınır ötesi operasyonlar” yapılarak da bu durumdan çıkılamaz.
Biden’ın Erdoğan’a destek olmak için seçimler öncesinde onu mayıs ayında ABD’ye davet etmesi de işe yaramamış görünüyor. Elbette Biden bu desteği bedava vermiyor. Erdoğan’dan beklentileri var. Bu sonuçlar Erdoğan’ın ABD’ye daha fazla dayanmasını gerektirecektir.
Şu an itibarıyla Erdoğan’ın siyasal manevra alanı daralmıştır. Bu alanı genişletebilir mi? Genişletebilir, ancak bunu yaparken, bilindik “güçlü lider” imajı çok zarar görür. Artık içte ve dışta anlamlı ödünler vermeden siyasal durumu toparlayamaz.
Erdoğan’ın hareket alanını sadece bu seçim sonuçları daraltmıyor. Emperyalizmin küreselleşme stratejisiyle tamamen jeo-politik bir olgu haline dönüşmüş olan kapitalist ekonominin isterlerini yerine getirme zarureti de iyice elini kolunu bağlıyor.
Ya ödünler verecek ya da, kendi tabiriyle, “dikleşerek” rejimin bir iç patlamayla ortadan kalkmasına neden olacak. Her durumda, kendi yarattığı Yeniden Refah Partisi ve/veya bekacı “güvenlik devleti” ni hesaba katmak ihtiyacı ağır basacaktır. Adı anılan parti olası yeni kombinasyonlarıyla , AKP yapısı için çözücü bir işlev görme potansiyeline sahiptir.
CHP’ye gelince, bu sonucu sadece kendi eforuyla yaratmamıştır. Evet, lider değişikliğinın olumlu bir etkisi olmuştur. Ancak, o malum yüzde 25-27 aralığının üzerinde bir çıkış yapamamıştır. Partinin siyasal kırılganlığı artmıştır. Kabul etmek gerekir ki, parti ve İmamoğlu’nun iki ayrı vektör olarak varlıkları teyit edilmiştir.
Tam da sermaye sınıfının arzuladığı şekilde. Sermaye, bir yandan CHP’nin bu siyasal halini partinin kendisine karşı; diğer yandan da, İmamoğlu’nu Tayyip Erdoğan’a karşı kulllanabilme olanağını elde etmiştir.
Önümüzdeki siyasal gelişmeler bu hali veri alacaktır.