Ergenlik yıllarımda Hürriyet Gazetesi’nde, zamanın en zengin adamlarından birisi olduğu söylenen Yunan armatör Onasis’in hayat öyküsünün anlatıldığı bir tefrika okumuştum. Orada, Onasis’le yapılmış mülakatlar da vardı. Adama, nasıl zengin olduğuna dair sorular soruluyordu. Şu yanıtı belleğimde kalmış: (mealen) “Zengin olmak için sadece para, sermaye yetmez; enayilere de ihtiyaç var. Enayiler olmadan zengin olamazsınız.”
Onasis’in bu veciz itirafını pekala siyasal iktidar ilişkilerine de uyarlayabiliriz. İktidar her şeyden önce, tek taraflı bir etkinlik değil, muhalifler, isterseniz, düşmanlar yaratarak yürütülen çok taraflı bir edimselliktir. Rakiplerin edimleri üzerinde etkide bulunma, onları yönlendirme kapasitesidir. Buna amiyane bir tabirle, enayileştirmeyi de ilave edebiliriz.
Tayyip Erdoğan’ın şahsında temsil edilen iktidar, içinde bulunduğu şartları kullanarak iktidar uygulama kapasitesini sürekli geliştirdi. Bugün seçim iptali gibi kritik bir kararı bu kapasitesi sayesinde alabildi. Bir kez daha (kimi zaman düşmanlaştırarak) uysallaştırdığı rakiplerine bu kararını da onaylatacak. Kimsenin şüphesi olmasın.
Bugünkü manzaraya baktığımızda, “yat denilince yatan, kalk denilince kalkan” bir muhalefet var. Bu iktidarın ancak devrimci bir mücadeleye alt edileceğine önce devrimcilerimizin ikna olması gerekiyor. Ona karşı düzen partileriyle mücadele verilemeyeceğini eylemli olarak kavramak gerekiyor.
AKP-MHP iktidarının son hamlesini “haziran halkı” na bir çağrı olarak okumak gerekir. Nitekim, ilk tepkilerden bu mesajın alınmış olduğu görülüyor. Şimdi malum muhalefet tekrar hava supabı işlevi görmek için devreye girecektir.
Türkiye’de çok uzak olmayan bir zamanda bütün siyasal yapı halk inisiyatifiyle tasfiye edilecektir. Tasfiye edilecek olan sadece AKP-MHP idaresi olmayacak, bu idarenin üzerinde tepinerek iktidar oyununu kafasına göre oynadığı, sayesinde iktidarını sürdürdüğü düzen “muhalefet”i de onunla birlikte gidecektir. Burada soru, bu tasfiye işinde kimin ön alacağıdır.
Daha önce defalarca yazmıştım. AKP türü rejimler seçimle gelirler ama seçimle gitmezler. Bunu baştan görüp, hamleleri ona göre yapmak gerekirdi. Nitekim 6 yıl önce, sadece “Haziran halkı” bu gerçeği sezdi ve bir refleksle ayağa kalktı. O zaman, muhalefet partileri sadece seyirci kalmışlardı. Bir kez daha benzeri olacaktır. Elbette daha geniş bir ölçekte ve daha yoğun bir katılımla.
Bugün devrimci sosyalistlerin görevi halkın doğrudan müdahalesinin önünü açacak hamleler yapmaktır. Yenilenecek seçimlerde figüran olmamak gerekir. Bu şartlarda seçim kazanılmaz. Muhalefetin tekrar seçim kazanmaması için her türlü önlem alınmıştır. Alınmaya devam edilecektir.
Muhalefet geçmiş seçim ve referandumlardan sonra samimi olarak itiraz etmediği, kararlı şekilde direnmemiş olduğu için şimdi bu yeni muameleye tabi tutulmuştur. Bu “legalite” yi kabullenmenin faturası sürekli daha ağırlaşmaktadır. Sorun, bu AKP- MHP legalitesine teslimiyettir. Onun hâlâ inkar edilmemiş olmasıdır.
Türkiye’de son 16 yıldan beri yaşanan anti-demokratik siyasal gelişmelerde muhalefetin önemli ölçüde sorumluluğu vardır. Ancak bugünden itibaren iktidarın giderek ağırlaşan, hiç bir kural tanımayan anti-demokratik meydan okumasından sonra en ağır sorumluluk muhalefete aittir(Bu çok sık tekrar eden seçim ihlalleri artık bir fars halini almıştır. Seçim iptalinin gerekçesi, iktidarın 2010’dan beri yaptığı ve kazandığı bütün seçimlerin ve referandumların, dolayısıyla elde ettiği politik konumların da geçersiz olduğunu ilan ediyor).
An itibarıyla top muhalefetin ayağındadır. Ya bir kez daha iktidarın “yat-kalk” komutuna göre davranacak(bu güçlü olasılıktır), ya da bu iptal kararını “allahın lütfu” olarak değerlendirip, iktidarın hiç bir inandırıcılığı kalmamış legalitesini tanımadığını ilan edecektir.