Son on küsur yıldan beri AKP’nin inisiyatifiyle toplum bir seçimden ve referandumdan diğerine koşturuldu. Hepsinde oyun kurucu olan AKP idi. Amiyane tabirle, tezgahı iyi kurmuş olduğu için -bu sonuncusu hariç – hepsinden beklendiği gibi yengiyle çıktı.
CHP son seçimde beklemediği bir oranda başarı elde etti. Çünkü seçmen ağır ekonomi-politik koşulların baskısı altında bir tepki verdi.
Bu tepki içinde bulunduğu ağır koşullardan kurtulmak adınaydı. Bunu, bu tepkili kitlelerin, “haydi belediyeleri biraz da CHP yönetsin” mesajı olarak okumak CHP adına büyük bir yanlış olur.
Kitleler sıkıştırıldıkları, bunaltıldıkları koşullardan çıkış arıyorlar. Yerel yönetimlerin kazanılması, iktidarda bir gedik açabilir, açtı da. Ancak bu gedikleri çeşitli biçimlerde gidermenin olanaklı olduğunu da unutmayalım. Son yirmi küsur yılda örnekleri az değil, öyle değil mi? Kitlelere moral verebilir, nitekim verdi. Ancak bütün bunlar şu haliyle, en çok, kitlelerin yerel bazı kazanımlara kavuşmalarını sağlayabilir. O kadar!
Oysa, insanların en yakıcı sorunlarından çıkış beklentilerinin anahtarı merkezi yönetimdedir. Yani bu merkeze sahip olunmadan kitlelerin gerçek taleplerine yanıt verilemez.
Görülecektir, çok geçmeden Saray ve onun devleti yerel yönetimleri markaja alacak, çalışmalarını engelleyecek ya da kısıtlayacaktır. Bunu gerçekleştirme olanak ve araçlarına sahiptir. Yapmadığı iş de değil zaten. Belediyler üzerinden bir tür kayıkçı kavgasıyla gündemi çekip çevirecektir.
Bu arada, ekonomide de zaman kazanmaya çalışıyor. Zamanı kendi lehine kullanmak için adımlar atıyor. Bunu da daha önce bir çok kez yapmış, kitlelerin desteğini almayı başarmıştı. Yine Mehmet Şimşek sahada, top çeviriyor. Yer yer muhaliflerin de desteğiyle, olumlu algılar yaratılmak isteniyor. Şimşek’in AKP’nin olası bir baskın seçimi için formatlanmış OVP’sine karşı muhalefet, bırakınız karşı durmayı, desteğini bile ifade etti. Böyle olmaz!
Şurası çok nettir: Erdoğan bu siyasal “topal ördek” konumundan uygun koşulları süratle hazırlayıp kurtulmak isteyecektir. O zamana kadar, muhalefetle “yumuşama” görüntüsü vererek zaman kazanmaya çalışıyor.
Muhalefet tersine, Erdoğan’ın sertleşerek kontrolünü kaybetmesine yol açacak adımlar atmasını sağlamaya çalışmalıdır. Yani, Erdoğan’la bir yumuşama değil, sertleşme muhalefetin lehine olur. Bu talep geniş kitlelerin verdikleri mesajda içkindir.
Bu seçim sonuçlarıyla CHP’nin ne yapacağı önemlidir. Giderek savunmaya mı çekilecek, yoksa atak oynayarak kurguladığı oyunda, Erdoğan’ı siyaseten sonunu getirecek biçimde kendi sahasına hapsetmeye mi yönelecektir?
Bilemiyoruz. Ancak bugüne kadar ki CHP pratiğine baktığımızda, ilk seçeneğin gerçekleşme olasılığının hiç ihmal edilmemesi gerektiğine vurgu yapmamız da meşru oluyor.
Bu 1 Mayıs’ta CHP ve bütün sol muhalif güçler, inisiyatif alarak, en kısa sürede bir erken seçim çağrısı yapmalıdırlar. Sonbahara kalmadan bu yıl içinde bir erken seçim çağrısı yapmak zor koşullarda bulunan geniş kitleler nezdinde olumlu bir tepki görecektir.
Son seçimlerin mesajı, halkın bu iktidardan acilen kurtulmak talebidir. Bunu görmek lazım. Zaman AKP’nin lehine işliyor, işlemeye devam edecek. Böyle bir çağrıyla, iktidar koalisyonundaki sarsıntıyı yıkıma çevirmek de olanaklı olacaktır. Aksi halde, bu yıkım muhalefet cephesinde gerçekleşebilir.
Tayyip Erdoğan’la hiç bir samimi görüşme yapılamaz. Böyle bir beklenti ahmaklık olur. Eğer söz konusu görüşme ille de olacaksa, halkın acil beklenti ve ihtiyaçlarını talepler olarak programlaştırıp, Erdoğan’a dayatmak için yapılabilir. Olmadı, o görüşme platformu en geç Ağustos ya da Eylül ayında bir erken seçim talebi ilanı için kullanılır.
Eğer CHP ve artık onun içinde (şimdilik) özerk bir siyasal vektör haline gelmiş İmamoğlu gerçekten iktidarı hedefliyorlarsa, kitlelerin acil taleplerini dile getiren bir programla derhal erken seçim çağrısı yapmalıdırlar.
Yoksa, tarihi ve makus talihlerini tekerrür ettirirler.