Kendi siyasal rejimini yaratmış, onun belirlemiş olduğu kuralsızlıkları, kurduğu rejimin hukuksal çerçevesinde dahi yasa dışı olan uygulamaları AKP-MHP 6’lı masaya, hatta HDP’ye dahi kabul ettirip, meşrulaştıran AKP-MHP iktidarının, dış bağlamının da katkısıyla temin etmiş olduğu serbest hareket alanında, gayet elastik ve gerektiğinde hızlı davranma yeteneği karşısında muhaliflerin, tam tersine, hantal bir görüntü verdikleri açıkça görülüyor.
Bu tabloya bakarak, AKP-MHP’nin iktidarı çok arzuladığı ama karşısındakilerin, en azından, aynı şiddette bir iktidar arzularının bulunmadığını söylemek meşru oluyor.
İktidar, rejim olmanın sağladığı olanakları ve araçları kullanarak siyasal gündemleri belirleyebiliyor ya da çarpıtabiliyor. Ani hamleler yaparak muhaliflerini gafil avlayabiliyor. Bırakınız halkı, muhaliflerin dahi kafalarını karıştırabiliyor. Politikasızlıklarını gözler önüne serebiliyor. Bu arada, asıl tartışılması gereken, asıl gündem olması gereken konuların tartışılmasını önlüyor.
“Altılı Masa’nın adayı kim olacak” sorusu etrafındaki tartışma iktidar tarafından sürekli körükleniyor. O da yetmiyor, bu aday belirleme sürecine son İmamoğlu olayında da görüldüğü gibi, doğrudan müdahil oluyor. Bütün bunlar, muhalefet tarafından manda trene bakar gibi izleniyor. Bu bakışın kaynağı, ta başından beri taşınan siyasetsizlik ve muhalefetin kendisini gereksiz ve anlamsız bir hantallık içerisine sokmuş olmasıdır.
Altılı Masa’nın kompozisyonu nedeniyle giderek gericiliğe yaslanması, gerici politik konumlardan medet umması, onun sağlıklı düşünmesini, öngörülü hareket etmesini engelliyor. Değişim bekleyen, arzulayan kitlelerde bir heyecan yaratamıyor. Tersine, karamsarlığın daha da büyümesine yol açıyor.
Evet, ülkede bir iktidar sorunu yakıcı ölçüde var. Ancak aynı ölçüde bir muhalefet sorunu da var. Bunu saptamamız gerekiyor. Bugüne kadar “dönemeç” ya da “eşik” değeri ya da anlamına sahip hemen hemen bütün momentlerde muhalefet siyasal bakımdan bir çoğu vahim olarak görülebilecek yanlışlar yapmıştır. Yapmayı da sürdürüyor.
Son günlerde görüyoruz, üst üste darbeleriyle iktidar rakiplerini adeta abondone etmiştir. Muhalefet gardı düşmüş bir boksörün durumundadır.
Bu halden çıkması için sokakta kitlelerle buluşması, aşağıdan bir hareketlenmeyi başlatması gerekir. Böyle bir niyeti elbette yoktur. Muhalefet ancak kitlelere dayanarak siyasal inisiyatifi ele alabilir. İktidarı buradan hareketle sıkıştırabilir. Hareket alanını daraltabilir. İktidar arzusu, kitlelerin değişim arzusuna önderlik edildiğinde somutlaşır.
AKP-MHP rejiminin planları var. Altılı Masa’nın bir planı dahi yok. Bu çok açık.
Bütün bunlara rağmen açık olan bir başka konu da, şu işaret edilen olası Altılı Masa adaylarının herhangi birinin Tayyip Erdoğan karşısında kazanma şansının yüksek olduğudur. Bu koşullarda dahi muhalefet ayak sürüyor izlenimi vermektedir.
Bugün muhalefet “adaylık” tartışması etrafında gündem oluşturacaksa, en ivedi konu, Altılı Masa’nın adayı değil, AKP-MHP’nin adayıdır. Tayyip Erdoğan’ın kendi yaptığı anayasaya göre, kendi başına, fesih yoluyla alacağı bir erken seçim kararında dahi, bir kez daha aday olması olanaklı değildir. Bu halde aday olması anayasal suçtur. Eğer muhalefet, söylediği gibi bir “centilmenlik” (!) yaparak bu suçu görmeyecekse, o suçun ortağı olur.
Böyle bir girişim kimseyi şaşırtmamalıdır. Çünkü bu muhalefet daha önce bir çok kez AKP’ye bu gibi durumlarda el uzatmış, böylece onun önünü açmıştı. Onun işlediği suçlara ortak olmuştu.
Son olarak, Türkiye’de son 170 yıllık modernleşme, demokratikleşme mücadelesi kendisini en çok anayasa mücadelesi şeklinde dışa vurmuştur. Bizzat CHP de bu mücadeleden doğmuştur. Kökleri oradadır. Bunun bilincinde olarak hareket etmesi beklenir. Edebilecek mi? Sanmıyorum.
Tekrar olsun, iktidarın ve muhalefetinin ipleri aynı egemen güçlerin ellerinde. Bunu hiç ihmal etmeyelim.