AKP rejimi 2011’den itibaren Suriye’de emperyalistler adına üstlendiği yükümlülükler sayesinde emperyalist siyasal bağlam içindeki hareket alanını genişletme olanağı bulmuştu. Hem iç bağlamını hem de emperyalist dış bağlamını Suriye üzerinden birbirine bağladı. Giderek iç içe geçmelerini sağladı.
Suriye, Türkiye’nin iç meselesi haline getirildi. Suriye’den çekilmek zorunda kalmak demek, veyahut, Suriye’den sürülmek AKP rejiminin çökmesi demektir. Nitekim, bu rejimin fiilen gerçekleşmiş çöküşü pek yakında Suriye sahasında ilan edilecektir.
Başka bir ifadeyle, Esad yönetimindeki Suriye Cumhuriyeti’nin zaferi Türkiye’deki rejimin göçüp gitmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’deki ihvancı rejim, Suriye’deki vekalet savaşının Türkiye’ye taşınmış olmasından sonra ortaya çıkan Gezi direnişinden itibaren çözülmeye başlamıştı zaten.
Aşağı yukarı aynı sıralarda, sadece Türkiye’deki siyasal yapının değil, emperyalizmin vekalet savaşına dahil olmuş diğer bölge rejimlerinin de çözüldüklerine tanık olmadık mı? Bu süreç halen devam ediyor.
Moskova’da bir silah bırakışması kararı alınmadı. Bir süre “ateş” kesildi. Bir “teneffüs” arası da denilebilir. Silahlar bırakılmadı yani. Mevcut hal içinde bırakılması da mümkün değil. Meşru Suriye devleti ülkesinin büyük bir kısmını kontrol ediyor olsa da, halen işgal altında bulunan bölgeler var.
Suriye sorunu, sahada ve diplomasi masasında, farklı şartların, silahlı veya silahsız farklı çatışma biçimlerinin karakterize ettiği farklı etaplardan geçerek epey bir zaman daha sürecektir.
Sürece bakıldığı zaman, sahadaki oyuncular arasında diğerleri aleyhine sürekli mevzi kazanan Suriye devleti ve bağlaşıklarıdır. Türk devleti olası yakın etaplardan birisinde Suriye sahasında tasfiyeye uğrayacaktır.
Suriye devletinin her kazanımı bölgemizde ve ülkemizde ilerici güçlerin önünü açmak gibi bir işleve sahiptir. Türkiye’deki gerici otokrasinin düşmesi, bölgemizdeki anti-emperyalist mücadeleye bir momentum kazandıracaktır. Hiç şüphesiz, ilerici güçler için değerli siyasal olanaklar yaratacaktır.
Suriye devleti ve bağlaşıklarının sahada ve masada izledikleri yol, Türkiye rejimi ve bağlaşığı cihatçı grupların kuzeye, Türkiye sınırlarına doğru sürülerek tasfiye edilmesi yönündedir. Cihatçılar söz konusu olduğunda, artık giderek netleşiyor, emperyalistlerin de göz yumacağı, bir toptan imha planlanmaktadır.
Şimdi Moskova Mutabakatı’yla, bir kez daha, Türk devletine sahada başarması mümkün olmayan roller dikte edilmiştir. Artık bu rol dikte etme inisiyatifi, ABD’nin sahada ve diplomasi masasında geriletilmesi, Rus uçağının düşürülmesi ve Rus büyük elçisinin öldürülmesinden sonra tamamen Rusya’nın eline geçmiştir.
Son antlaşmayla İhvancı rejimin “TSK”sı, Suriye devleti, ama daha çok da, önemli bir kısmı dar bir alana sıkışmış müttefiki cihatçılar açısından, lojistik ve ekonomik getirileriyle olmazsa olmaz öneme sahip stratejik bir coğrafyanın “çatışmasızlık” alanı olarak kalmasını temin etme yükümlülüğü altına girmiştir.
Namluların doğrultulduğu, ellerin tetikte olduğu çatışan taraflar için vazgeçilmez olan bir sahada çatışmazlık halini sürdürmek mümkün değildir. Sahada bulunan herkesin bunun farkında olduğundan da şüphe duymamak gerekir.
Bugün Suriye’deki ihvancı Türk rejimi, Suriye’den “barışçıl” bir şekilde geri çekilemez. Türk devleti bugünkü Suriye tablosunun oluşmasında ta başından önemli roller oynamıştı. Bunu yaparken de kendisini hep daha fazla bu soruna bağlamıştı. Şimdi de, kendi adına Suriye’den pay kapmak için kendi başına askeri hamlelere başvuruyor. Sahadaki gelişmeler ve oyuncular üzerinde dolaysız etkilerde bulunmaya çalışıyor. Bunu da, Türkiye içindeki muktedir konumunu sürdürebilmek bakımından zorunlu görüyor.
İhvancı AKP rejiminin Türkiye’deki muktedir konumu, Suriye’deki macerasına; Suriye’deki macerası, Türkiye’deki egemen konumuna bağlanmıştır. Artık bu ikisinin kılıç marifeti olmadan birbirlerinden kopartılması olanaklı görünmüyor. Bu kopuş Türkiye’deki rejimin de sonu olacaktır. Türkiye’deki rejim barış için geç kalmıştır. AKP rejiminin çökmesi bölge barışının ön şartı haline gelmiştir.