DARBE

“Eskiden söz içeriği aşıyordu, şimdi içerik sözü aşıyor” *

” Bugün toplum, kendi başlangıç noktasına geri dönmüş görünüyor. Öyleyse, şu andan itibaren kendisine bir devrimci başlangıç noktası yaratmak, yani ciddi bir toplumsal devrime yol açabilecek somut durumu, ilişkileri, koşulları yaratmak zorundadır” **

Son darbe girişiminin danışıklı olduğu iddiaları geçersizdir. Bunun Cemaat’le bağlantılı askeri ve sivil güçlerin ön almış olduğu bir hareket olduğu da, Erdoğan’a muhalif emekli subayların, muhalif gazetecilerin  beyanlarıyla teyit ediliyor. Sonra,  işin içinde Cemaat’le bağlantılı bir kısım polis gücü de var. Ancak bu iddialar ne kadar geçerlidir, katılanların hepsi Cemaatçi midir henüz bilmiyoruz.

Evet, bu girişim danışıklı değildir ama hükümetin ya da devletin AKP kontrolündeki kanadının bu darbe girişimini beklediği ve hatta kısa bir süre öncesinde bu girişimden haberdar olduğu anlaşılmaktadır.

Darbe haberi sonrası, olup biteni görmek amacıyla gittiğim, İstanbul Vilayet binası, civardaki diğer kamu binalarında, Taksim gibi önemli bir meydanda bulunan cılız asker varlığı ve bu askerlerin hal ve hareketleri hemen aklıma “danışıklılık” olasılığını getirmişti. Düşününüz ki, Taksim’de benim bulunduğum sıralarda iki cemse ve toplam 10-15 civarında asker vardı. Vilayet binası gibi, hayati öneme sahip bir yerde sadece bir cemse ve 7-8 asker görülebiliyordu. Divanyolu boyunca tek bir asker ve askeri araç dahi yoktu. Bir çok ana artelin durumu da farksızdı.

Askerler, sadece neler olduğu sorulduğu vakit, “TSK yönetime el koydu, evinize gidiniz, sokağa çıkma yasağı var” diyorlardı. Yani hiç bilindik darbelere benzemeyen bir darbeyle karşı karşıya idik.

Bir de, henüz darbe haberi çıkmadan 2-3 saat öncesinden bir çok yerde güvenlik için konumlanmış polisler bulundukları yerleri terk etmeye başlamışlardı. Yani poliste darbe öncesinde gözle görülür bir hareketlilik dikkati çekiyordu.   Mesela, Vilayet binasının bulunduğu yerde, darbe girişiminden saatler önce  dahi hiç polis görünmüyordu. Sadece bariyer olarak kullanılan taş saksılar takviye edilmişti.

Buradan danışıklılık değil, darbecilerin hazırlıksızlığı sonucunu çıkarmak daha doğru olabilir. Medyada, bu girişimin son askeri tasfiyeler dolayısıyla öne alınmış olma ihtimalinden söz ediliyor. Erdoğan ilk açıklamasında, girişimin gerçekleştiği gün askeriyede olağan dışı bir hareketliliği gözlemlemiş olduklarını ifade etmişti.

Muhtemelen darbeciler de bu durumu fark ettiler, belki paniklediler, erken harekete geçtiler. Yani program dışı gelişmeler olmadan böyle dağınık bir darbe girişimi izah edilemez. Belki son anda kararsızlıklar, müttefik kuvvetler arasında darbecileri satanlar oldu. Bilemiyoruz. Kimbilir, kuvvet komutanları hatta genelkurmay düzeyinde katılımcıları olan bir darbe girişimi olarak dahi planlanmış olabilir. Satışlar, ihanetler bu tür girişimlerde sık rastlanan vak’adan. Mesela şimdi aklıma 9 Mart 1971 girişimi geliyor.

Yine medyadan öğrendiğimize göre en az 40 civarında generalin iştirak etmiş olduğu bir girişimden söz ediliyor. Bu sayıda generalin dahil olduğu bir darbenin emir-komuta zinciri dışında planlanmış olması mümkün müdür, bilmiyorum. Sonra, bu kadar üst düzeyde subayın artık Türkiye’de emir-komuta zinciri dışında darbe yapmanın pek mümkün olamayacağını bilmeleri beklenir. Her neyse, son anda beklenmedik bir gelişmenin olduğu ve planlanandan farklı bir seyrin gerçekleşmiş olduğunu tahmin edebiliriz.

Öte yandan, bu seyirden hareketle, darbenin aslında devlet içinde belli nokta operasyonları hedeflemiş olduğu da  iddia edilebilir. En başta hükümete destek olabilecek belli güvenlik kurumlarının etkisizleştirilmesi düşünülmüş olabilir.  Sokak bu yüzden önemsenmemiş olabilir. Yani darbecilerin yukarıdan ve doğrudan nokta vuruşlarla siyasal iktidarı almayı planladıkları izlenimi ediniliyor. Darbeden önce, önceki örneklerde olduğu gibi, sermaye sınıfından, devletin dış bağlantılarından ve tabii sokaktan gelen, bir meşruiyet arayışı olmamıştır. Sokaktan gelmediği açık. Ancak öbürleriyle nasıl bir temasları olmuştur henüz bilemiyoruz.

Fakat şurası da açıktır, bu girişimi ne sokaktaki AKP kalabalığı ne de AKP’nin polis gücü önlemiştir. Hepsinden önce darbeciler kendi kendilerini engellemişler, devlet ve silahlı kuvvetler içinde bekledikleri desteği bulamamışlardır. Muhtemelen bu hali gören NATO da girişime destek vermemiştir.

Yeri gelmişken, bir çok yerde sokaktaki gösterici kitleyi izleme olanağı buldum. Görebildiğim kadarıyla, bunların hemen hepsi, cihatçı takviyesi almış,  bilindik AKP kitlesiydi. Bunun altını çizmek isterim. Kısa sürede organize edilmişler, belediye otobüsleriyle geç saatlerde dahi gösteri alanlarına taşınmakta idiler. Cami, polis, belediyeler birlikte hükümetten ve Erdoğan’dan ilk çağrılar geldikten sonra organize hareket  etme olanağı buldular.

Son olarak, bu girişim bize  Erdoğan’ın iktidarının da, bütün dayanaklarına rağmen, kırılgan olduğunu göstermiştir. Bu halin kendi kitlesinin ona olan imanında yara açmaması kabil değildir. Sonraki performansı ne olursa olsun, Tayyip karizmayı çizdirmiştir. Devletteki bu iç savaş hali durulmayacaktır. Devlet bürokrasisini yeniden dizayn etme girişimleri kırılganlığı daha da arttıracaktır. Uzun süreceğini tahmin edebileceğimiz bir istikrarsızlık hali sürekli derinlik kazanıyor. Erdoğan’ın hiç bir sözünün, hiç bir antlaşmasının, vaadinin arkasına duramayacağı açıktır.  Artık günü kurtarmaya çalışmaktadır. Bu yolda her şeyi, herkesi kullanmaya çalışacağı, kullanım süresi dolanları, hep yaptığı gibi,  bir yana atmaya devam edeceği açıktır. Başkanlığı halinde de bu durumun kolay kolay değişebileceğine ihtimal vermiyorum. Bunu, ilerici demokratik halk muhalefetinin henüz dağınık olduğu şartlarda söylediğimin de farkındayım.

* Karl Marx, L.Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Sol Yayınları, 1976, s. 17 çev. Sevim Belli

** Karl Marx, a.g.e ; s.17-18 (Çevirideki ifadeye biraz müdahale ettim). Marx, bu satırları, L. Bonaparte’ın, 1848 Devrimi’yle kurulmuş Cumhuriyeti ilga ederek imparatorluğu (monarşiyi) kurma gayesi güden 1851 Aralık Darbesi’yle ilgili olarak yazıyor.

Erdoğan’ın “18 Brumaire” i mi?

Bonapartizm, Marx tarafından atfedilen sınıfsal anlamı bağlamında gayet özel ve hayli özgün bir olguyu ifade ediyor. Bu bakımdan sorunlu bir kavram, bu anlamıyla zamanımızın burjuva siyasal düzenlerinin analiz edilmesinde pek kullanışlı olmayan bir kavramdır. Özellikle faşizm olgusunun yerine ikame edildiği durumlarda çarpıtma işlevi görebiliyor. Gelgelelim biçimsel olarak, demokratik olmayan  bir siyaset aracı veya tekniği anlamında halen kullanışlı bir kavram. Bu da yadsınamaz.

Karl Marx’ın ünlü yapıtı L.Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, bu dar teknik anlamıyla, özellikle son üç yıldan beri, Türkiye’nin siyasal mevcut durumunu izah etmekte işlevsel olabilecek bir öneme sahiptir. Kitap en baştan itibaren dikkatlice okunursa, yedi bölüm halinde ve başlangıcından itibaren giderek temposu artan bir şekilde aktarılan olaylar ve Türkiye’nin durumu arasında çarpıcı biçimsel benzerlikler saptamak mümkündür. Tabii ben aynı şeyleri, diyelim, 30 yıl ya da 20 yıl önceki okumalarım esnasında iddia edemezdim. Bunun da altını çizmek isterim.

Erdoğan’a karşı kendisi gibi gerici ve amerikancı olan, düne kadar ortaklık yapmış olduğu, devlet güçleri tarafından bir darbe girişiminde bulunuldu. Başarısız oldu. Bu saatten sonra önemli olan, Erdoğan’ın bu durumdan nasıl bir vazife çıkaracağıdır. Marx’ın yapıtını tam da bu noktada ilgili bulduğumu belirtmek isterim. Erdoğan zaten mevcut anayasayı tanımadığını belirterek fiilen bir darbe gerçekleştirmişti. Bu şimdiki girişim sayesinde bu fiili hali meşrulaştırmak isteyecektir. Bundan kuşku duymamak gerekir.

Şimdi sürekli her olanaklı kanalı kullanarak küçük-burjuva köylü (Şehirlere göçmüş emekçi kitleler de hemen köylü geçmişlerinden kurtulamıyorlar. Koşullara göre dönüşümleri biraz zaman alıyor. Bu bakımdan onları da ideolojik konumları itibarıyla işçi sınıfından saymak sorunlar yaratabilir), dükkancı ve tabii lumpen kesimlere çağrılar yaparak kafasındaki planı gerçekleştirmek isteyecektir.

Büyük camilerde dahi neredeyse her yarım saatte bir sela veriliyor. Çağrılar yapılıyor. Söz konusu kitleler sokakta tutulmak isteniyor. Bu kesimlerin eklektik ve kaygan ideolojik yapıları içinde din, militarizm, milliyetçilik asli bileşenlerdir. Bunu biliyoruz.

Bu arada, Erdoğan’ın  kendisine bağlı olduğu anlaşılan askeri güçler de İstanbul ve Ankara’ya getiriliyor. Biraz ileride bütün bu toplumsal ve yeniden dizayn ettiği askeri, sivil bürokratik güçleri kendi hedefleri doğrultusunda harekete geçirerek fiili hali yasallaştırmaya çalışacak, bu doğrultuda, parlamento muhalefetini dize getirerek, çeşitli demokratik lafazanlıklarla onların da onayını almak isteyecektir. Yani parlamentoyu kendisine uyruklaştırarak, fiilen işlevsiz kılmayı hedefleyecektir.

Ben Marx’ı okuyarak olanaklılığı tartışılmayacak bir gerçeklikten söz ediyorum. Güçlü bir olasılığın altını çiziyorum. Böylece henüz sessizliğini koruyan sol kamuoyunu uyarmak istiyorum.

Türkiye sürükleniyor

Türkiye, en erken siyasal sonucu itibarıyla, 2007 seçimleri öncesindeki “e-muhtıra” ya benzeyecek bir darbe girişimi yaşadı. Bu darbe girişimini hangi güçler, ne için yapmış olursa olsunlar, siyasal sonuçları itibarıyla, AKP rejimine ve Erdoğan’a yeni bir hayat öpücüğü vermişlerdir. Tabii bu kısa vadedeki sonucu olabilir. Kısa vade, çünkü artık Türkiye ile ilgili orta vadeli siyasal tahminler dahi yapmak kolay değildir. Şurası açıktır, Türkiye devleti ve Türkiye toplumu olağan yollarla rayına oturtulamayacak şekilde bölünmüş olduğu halde olaylar içinde süreklenip gitmektedir. Bölgesinin en güvensiz, en istikrarsız, en kırılgan ülkelerinden birisidir. Dün geceki girişim bu fotografı açıkça gözler önüne sermiştir.

Girişim esnasındaki açıklamalara bakılarak, böyle bir girişimin yapılacağından AKP yönetimindeki devlet kanadının biraz önceden haberinin olduğu anlaşılmaktadır. Herhalde TSK’daki son günlerde hızlanan tasfiyeler bu tür bir girişimi önlemek adınaydı. Ancak Ankara’daki AKP kanadının bu girişimle ilgili olarak önceden bilgisinin olduğu anlaşılıyor. Erdoğan’ın 6 gün ortalarda görünmemesi bu olasılığı güçlendiriyor. AKP yönetimi,  ya önceden haberdar olduğu bu girişimi, olası siyasal getirileri adına,  kontrolü altında tutabileceğini hesaplayarak önlemek istememiş, ya da önleyememiştir. Bilemiyoruz. Ancak haberdar olunduğu açıktır.

Burjuva AKP düzeni, hiç kuşkusuz, bunu siyasal hedeflerine varmak adına en iyi şekilde kullanmak isteyecektir. Biraz ötelemiş olduğu hedeflerini erkene almaya gayret edecektir. Kısa erimde, AKP’nin işine yarayacak gibi görünen bu gelişmenin çok geçmeden AKP düzeninin sürdürülmesini daha da zorlaştırılacağı, ülkenin kırılganlığını arttıracağı görülecektir. Bugün AKP rejiminin dış politikada geri adım atarak ödünler verme, inisiyatif kullanmama; içerideyse, baskıları, terörü  arttırma eğiliminde olduğu malumdur. Dışarıda vazgeçilen “yeni-Osmanlı” düzeni, içeride tesis edilmek istenecektir. Bu eğilimler daha da güçlenecek, işbirlikçi burjuva AKP devletine karşı  toplumsal muhalefetin genişlemesine yol açacaktır.

AKP yönetimi, darbe girişimini kullanarak parlamenter muhalefeti bir kez daha hizaya getirmek isteyecek, Kürt siyasetine, “ya darbeciler ya biz” şantajını yapabilecektir. Böylece, yeni anayasa, başkanlık gibi hükümetin en ivedi gündem maddelerinde muhalefeti işbirliğine ikna edebilecektir.  Ancak istediği siyasal sonuçları elde etmesi halinde dahi AKP rejimi tatmin olmayacak, hiç bir önlem, hiç bir politika ona yetmeyecektir. Güvensizlik hali onun iktidarda bulunduğu her gün daha da güç kazanacaktır. Karşısındaki güçler üzerindeki basınç sürekli artacak, devlet yönetimi dikiş tutmaz hale gelecektir.

Burjuvazi ve onun AKP rejimi, darbe girişimini bir “18 Brumaire” zaferi ya da  bir “31 Mart” zaferine dönüştürme gayreti içinde olacaktır. Buna şüphe yok. Bununla birlikte, son gelişmeler ve darbe girişimi ilerici halk sınıfları önündeki, tarihsel siyasal geçmiş tarafından belirlenmiş, siyasal araçları ve metotları kullanılabilir olmaktan çıkartmış, bu ilerici kitlelere kendi göbeklerini kendilerini kesme seçeneği dışında bir çıkış olanağı bırakmamıştır. Bu durum devrimci güçler bakımından tarihsel bir şanstır. Hem Türk hem de Kürt ulusalcı siyasetlerinin hali pür melali ortadadır. Bunların AKP rejimine daha da yanaşmaları beklenmelidir. İşçi sınıfı sosyalistleri en geniş cumhuriyetçi-demokratik halk kitleleriyle ittifak kurmak bakımından tereddütsüz ve hızlı hareket etmek zorundadır.